bana geliyorsun burnumdan içeri giriyor uzun bir tren ısrarlı bir kız çocuğunun yanaklarına yapışmış saçı ceplerinin dibinde leblebi tozu, biraz da para kuruşuna kadar insan olmayı anlatıyor ellerin bir düşme sesi omzundan yuvarlanan su damlasına inanıyor şimdi karıncalar görünceye kadar seni
bunları ötememek ağır mesele kardeşim hır çıkarmak istediği belli gözleriyle şeytan tekliyor kalmıyor kafirin yediği yoğurt tabuta kadar sürünüyor ayakları ama kardeşim uyanır uyanmaz kahvaltı yapan piçin otlu peynir kokan ayakları gece nereye girdi haminto güya biz şimdi kaparoz süheyla’nın naylondan çoraplarına aşık köpekmişiz bunun için ağlamışız hem de küsmüşüz kendimize bir de demen hoş olur, pejdir mürdür siyahından üzüm pekmezi tam yırtarken ağını, ketenpere oğlum desene, kalbini kerpetenle söküp içinden etme böyle şikayet aynaya bile
sarhoşluğun son perdesi kerkenez davasında yiten güzelliğe mi yanmalı bir güzel görünce insan söylemeli akan şelaleler gibi dobra öyle yüksek, demeden işte hovarda biraz da saygısız, burnumun içinde trenden ah bu özlem vurgun yeri, takasında ne faça, o biçim delikanlı ara üflediğime değse yanmam aslında
ayaklarım çarpılsın ki ben dokunmadım ona bileğine kadar girmişse keder içine, suçumdan terso olayım masum suyun çok mazuratı vardı ıhlamur ağacını soymadan yatağa atmışlığım vardır tuvaleti yalnız bırakıp çiy tanesi gibi tüydüğüm de geçiverdik zıplayarak düştüğümü söylemedim emrivaki hastalandı gururum, kaçıverdiğim gibi cennetten kamaranın en darına girdim sutram çingene avucunda iki dal esrar söylesinler beklemeden herkes yarına geçsin bunları ben söylemedim hasbelkader aptallığım tam üzerimdeyken kimseyi sevmeyin mi dedim demedim bütün aşk şarkılarını seninle söylerken senin üzümü çarıksız alıp gelmişliğine sevindiğimi gözlerimle poğaçaları ikinceye fırına verip ısıttılar sen çayın demine tükürdün ben ağladım
iki dal hüzne dudaklarımı büküyorum körüklü otobüsün arka sol köşesinde sarılmışken kocaman boruya bir çocuk eşyaların dilinden anlayan dedidoğurgan teyzenin eşarbı gözüme takılıyor kimseye kalmayacak bu hayatın insanları nasıl da esaslı kalacak kalp macerası kasabalarda artık kalmamışken su pahalı, elektrik kesik, gaz yolda, sana da mı söylediler sırrı yoktur göçmenin havalar soğuyunca fakat seni anlatırken ben ağlıyorsam şu an bir sen... beni anlayan, öyle soğukta donarken ışıkları kapat da uyu nur tanelerine esmer tenin alışsın
köprüaltıyım şimdi ya da ziyaretçi saati bitmiş bir müze gelip de geçmesin derdim o ahu kişi fakat sen de artık yokken en çok da aşk olmuş, yokmuş; şarkısı söylenmeyecekse dünün boynuma yılan gibi sarılıp kanımı çektiğinde maviye gülmelerinden bahsettim peygamber sabrı ve Davut özü aslında eskiden de olsa bilirdin istediğin saate, istediğin gibi sarıl yorgun bedenime düşürme çocuk sevincimi yere
madara olmuşum pek nihayetinde zehirlendiğim yetmez, doldur şişeyi kökünden bugün çağırsam yetmez, ütü masasında yasinin okunmuş iki çift söz kaldı geride çalsa saz çalmasa az
yaşamak dedikleri elzem, bir o kadar da ağır makam be güzelim ve aleykümüsselâm müebbetim
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
'mutsuz bir tren' şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'mutsuz bir tren' şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Şir sana selam olsun. Oh be…