Sustuğun Kadar
Yazmana işlediğin suskunlukların
Cadde kemerlerinde dökülüyorlar Hiçbir zaman beyaz olmayan sayfalarına Yazdıkça konuşturuluyor konuşulamayanlar Perçemine sırladığın yalnızlıklarına Bakarak işliyorsun tümcelerine özlemlerini Suskunluk Bir telve olarak durmakta Yarım bıraktığın fincanlarda Yağmur bağırırken tutsaklığına Gece bakışlarını dikmekte Yüreğindeki demir parmaklıkların ardına Düşüncelerinde sır arar Akbaba dostlukların Gitmeyi arzuladığın neresi varsa Çentikleyerek orta yerinden Tüketir bir nefeste nikotin yerine Çekerek sevinçlerini Gitmeyi beceremedin Demir yollarına kazıdığın saçlarının ardına Gitmeyi bilmiyordun belki de Gitmelerin sana ait olmadığını belki de Metal rengindeydi çünkü yaşamlar Yanlış bir elementin yanmışlığıydı Ayna tutuyordu varlığın Metalin buz soğukluğuna Ve düşük bir siyanür alevinde Göründüğü gibi sert olamayışına Ayna tutuyordun çıkmaz sokak bakışlarına Yaşam kırık bir tabaktı odalarında Ya da yarım kalmış günlüklerde Aradığın tamamlanışlardı Yoktu oysa Olamamıştı tamamlanan hikayelerin Sen küçük beyaz bir prensestin Beklediğin ise büyük dev mutluluklardı Gelmeyeceğini biliyordun oysa Ait olacağın bir yer olmadığını Kara bir çarşaftı düşlerini sakladığın yer Oysa sen hep beyaz görmeye çalıştın yaşadıklarını Haydi kulak ver karanlığın koridorlarına Bakarsın bir nida çınlanıverir duygularında Unuttuğun gökyüzü Şimdi her yerde mavidir Sustuğun her söz Ses tellerimde düğümdür İster inan ister inanma Yazıyorum Ç Ü N K Ü Sustuğun kadar konuşuyorum... Selçuk ERKİ |