Döngüsular kararıyordu alabildiğine yere eğik ağaçlar kendini yerden topluyordu dua öyle saçılmıştı yere kül kül papatya topluyordu bir kız çocuğu gözleri çiçek onu bekliyordu annesi gözlerine inik başörtüsüyle gerçeği bulmaya can atıyordu söz kaçırılırken arkasına türbanın bütün iğnelerinden soyunmak istiyordu yüz hangi yarısında hayat vardı sonra hayal kurmak, düşlere düşekalmak evini pembeye boyamak gece rengini aymak karartmanın çekiyorlardı komşu derenin suyunu bu perdede yıkımcıların önüne geriliyordu köylüler yere eğik olmamalıydı yeşiller başını dikmeliydi kavaklar kazmaya savurmalıydı cehennemin dibine soluk almalıydı yer azgın suyun üstündeki yıkık köprüden geçmeye mecbur bırakılanlar göndermeli idiler toprağın gücünü gökyüzü direğindeki yıldıza bile bile uzanmayacağını kollarının bu kaç asırlık yola gün asıyordu fermanını dönüp durdukları sırata kaç adım uzaktaydı cennet 16. 05. 2015 / Nazik Gülünay |
Kalem, kelamın demini bulmuş...
İnce elemiş, iğneli dokumuş...
Şiirinize tebriklerim gönülden,
Gün eksilmesin pencerenizden...
Saygılar, sevgiler...