Ankara Caddesinden Başka Bir Aşk
unutulmaya yüz tutmuş
haziran sadeliğiyle baktım sakız kıskancı örtülerde kalmış parmak izlerine... çocukluk baladıyla oynaştı balıklar caddelerde muzip hangi adımımı aklımda tutsam tutsam çıngıraklı bebelere götürüp kartalın bakışındaki yeryüzünü... yazlık sinemalardan sonraki uykuya vurgun duracak mı ritmi kalbimin sokağın tozu,kırıntısı ekmeğin dolaptaki doluşacak mı saçlarıma annesiz... karıncalar taşısın isterim tabutumu cesedim nihayet böylesine kaprisli toprak bu ilk ve son heyecanımdan bezgin örtüsü hoyratça yırtılmış masaya bırakılmış artık bir suda kalır mı ki aklım şefkat yoksunu çocuklardan sakladığım yorgunluğumu alır mı ki zaman kibiri puslu nerde bıraktığımı bilsem şiirlerde kalan tuzunu hiç bir daha der miyim tadım tuzum hep bir sonramın önsözü... sana bakmamın sınırıydı insan güzelliğin gün batımlarıyla hırpalanmış bir de kış kırıntılarıyla dolu ilk defterimin arasında bakımsız kentler ve sevilmeye zaman bulamamış odalar atlatmış saç döküntülerine acemi ilkyazlar yakıştıran... sen ruhumun kenar kıskacıydın ve sana bakamayınca toparlayamadığım zaman şimdi dolaşıp duruyor ayaklarıma... hiçbir biçime sığmayan bir sıkıntıda binyıl sonrasına arsız çocuk ihtiyarlığı yüzyıl öncesinde unutulmuş ... "ankara caddesi bizimdi tüm öğle sonları bizdik buz saplı sızılara küstah şarkılar sonlanmadan uyku bilmezdik umutlarımız mevsim seçmezdi gitmeyi hiç seçmedik hiçbir yerde kalmadık da"... "artık artık demek var sonu belirsiz öykülerle meşhur bütün eylemlerden geçtik ve kesinkes ankara caddesinden başka bir aşk bilmedik... bütün akşam kuşkularından uzak göğüs göğüse çarpıştığımız kendimizden ürettiğimiz mutsuzlukla avuttuk kanamalarımızı... şimdi gözümüzde büyüttüğümüz sözünü etmeye bile üşendiğimiz hayata ve acılarımıza küçük gördüğümüz ölüme artık demek var... artık ankara caddesinden başka bir aşk yok"... kağan işçen... |