Hiç işte
.
nasılda kendine yontuyor şehri insan kendi sessizliğine söz çoğaltıyor durmadan her merdiven tek adımlık oysa, ayaklarım en yorgun işçisi ayrılıkların yosun kuşları temizliyor denizi, mavi tıkanmış aklına birinin ortalık su yangını, lütfen daha fazla ağlamayın kaldırın çöplerinizi kalbinizden, kapımın önü sadece hoşgelmeler için gözlerimin ucunda bir buz pembesi, bir kırılgan yeşil dudaklarımı değince kaybolacak gibi dudaklarının yeri bu an; adını sonradan hatırlayacağım bu an; omuzlarımda başı boş gezen saçlarım için ucundan koparıp kaçtığım taze ekmek kokusu hatırlamak; kendini düşürdüğün en kaygan zemin buzlanan kalpler ansızın çatlar ve soğuğuna donakalır aklın o hep sıcak tuttuğun yatağın bir köşesi, intihar yerin ve bu an itelendiğim, yörüngesi kaymış evrende yolunu korumak uğruna neleri denge ettiğim hayat: üzerimden kalk şimdi, daha fazla çığlığım yok siliniyor kara kutu belleği sonsuz deniz yolları açılmıştı oysa önümüzde aşkın o mermer inadı olmasaydı ve kan inadına kırmızıda durmasaydı toprak kapaklanacak uğultuyla , birileri tekrar yapacak bu taslağı küçük kesikler atıyorum acılarıma geri dönüşümden yapılmış her şey gibi elleriniz de bir hiçlik için, bir derin mor uyku, bunca şamata ve kesin dönüş yaptığım o yer hep bulutlu gökyüzü bahçesinden bir salkım üzüm uzanır işte cennetin yeri ,avuçlarını yukarı kaldır |