şubatın ölümcül elleri
ey şubat
ey bir yanı eksik ve hazin hikayeler saklayan zaman ey kar ey kış öyle uzanıp mintanımıza boğarak avlumuzda kuş seslerini nereye gidiyorsun böyle nereye götürüyorsun alıp sarı rengimizi ey uğursuz kargış sevdiğimiz çocukları neremize gömelim söyle yarıda bırakıp uykularımızı yağdırıp üstümüze tüm bulutlarını korkular düşürüp gözlerine çocuklarımızın kaldırarark zamanın örtüsünü ömrümüzden serip serip üzerimize kanlı kefenleri nereye götürüyorsun umutlarımızı bırakıp iki şehrin tam ortasında cesedimizden geçirip fırtınalı yolları nereye gidiyorsun söyle bırakıp ellerimizi yaralı böğrümüzde ey şubat ey bir yanı yaralı ve eksik mevsim artığı ey azrailin ellerinden yediğimiz kadim tokat her darbende değişiyor tarihin seyri değişiyor tenimizin rengi yüzümüz daha mor alnımız daha ak umutlarımız koyu ve cennet kokulu cesedimize dokunuyor insanlar korkarak sessizliğimiz ondan gür günümüz ondan kara gözümüz bu yüzden hep vuslatsız patikalarda çiçekler ekiliyor süslensin diye mezarımız dualar ediliyor geçiyor dingin ruhumuzda devinmekte olan zaman acıya hürmeten geçiyor işte alışıyor insan birgün eskiyecek elbette acının gencecik yüzü eskiyecek anılara dair ne varsa erken başladık çünkü kadim hayaller kovalamaya boynumuzda cevşen diye taşıdığımız ecel cebimizde kırık bir kolye "bekle beni" diye bağıran kırılıyor tam ortasından kırılıp eriyor hayat sulusepken kar gibi dökülüyor avuçlarımızdan uzanıp öpüyoruz sevgiliyi ölürcesine alnının tam ortasından ey şubat ey bir yanı eksik ve yitik ey annemin yaralı ağıtı rengimiz değişse de değişmiyor adımız ve yaşımız değişmiyor tebessümümüz ölümle bile değişmiyor acıya inat seninle anılıyor yüzümüz sanal aynalarda adımız Ahmet yaşımız hep on altı... |
saygı ile.