ŞAKAYIK
ŞAKAYIK
Bütünlüğün en kutsal değerleri Kan ve gözyaşı destekli hamasi garabetten ibarettir Çobanla yas tutanlar Sürüyü çakallarla üleşenlerdir aslında Timsahların gözyaşları En müstehzi kahkahaların kılıfıdır bilirsin En ceberut denklemlerin değirmenidir çevrilen İhanet ve sadakatin satranç tahtasıdır kavramlar Bir yanda bin yıllık kuyruk acısının sancılı maymunları Bir yanda sen Şakayık Tasalanma Akrebin ateş çemberidir kızıl duvağı Leyla’nın Ne ecnebi güdümlü kiralık Neron’ların Ne özgürlüğü kahpeliğin pusatı belleyen aydın taşeronların Nede inanç bezirgânları figüran softaların… Çiklet fallarından daha ufuksuz Daha müptezel heveslerinin baldırı çıplak yosması olmayacak Bilirsin Aynı fabrikanın mamulleri hokkabazlardır onlar Aynı kaynaktan beslenir Aynı değirmene su taşırlar Gördükleri rüyalar bile birbirlerinin kopyaları En az haçlınınki kadar abdestsiz Besmelesizdir ütopyaları Tasalanma Kendi iflasının tellalıdır bitpazarı çığırtkanları Sermayesi hayal olanın Serveti hezimettir, bilirsin Bende bilirim Şimdiki suskunluğun bilgeliğindendir Şakayık Edebindendir, bilirim Bilirim, sen konuşmaya başladığında Kâinat susar bilirim Onlar da bilirler İçinde boğuldukları son mendebur rüyalarıydı O Uyandıklarında; Çırpınmakta olan nemrut hayalleriydi görebildikleri Bir de Bulduklarına şükrettikleri dönüş yolu Tarih usanmıştı da yazmaktan Onlar usanmamıştı hüsrana uğramaktan Yine geldiler Konrad’ların, Loui’lerin, Filip’lerin eskittiği dokuz yüz yıllık izden Önlerinde devşirme sürüler Kan bürümüş gözlerinde maddenin kibri Medeniyetin hayâsızlık vesikası yüzlerinde; ‘Kâinatın hâkimi biziz’ pozuyla Yine geldiler Hüsrana susamış dudaklarında üzengi tozuyla Oysa öğrenmiş olmalıydılar Dağlalelerinin ülkesidir bu topraklar Onlar, güneşi görebilmek için taşları delip çıkarlar Namusun namlusudur yürekleri Şahin pençeli üveyikler uçuşur hülyalarında Türkan’dır, Hüma’dır, Zübeyde’dir onlar Yükleri şakayık tohumu Süveydaları leyli bahardır Yeni ufuklar için Alpaslan’lar Fetihler için Fatih’ler Yeldanın fecri için Mustafa Kemal’ler doğururlar Bilmeliydiler Kâbe avlusu değil bu topraklar Ve lakin İstiklali namusudur, mihrabıdır Kıblegahıdır ümmet-i Muhammed’in “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, Lebbeyke la şerike leke lebbeyk, İnne’l-hamde Ve’n-ni’mete, Leke vel mülk, La şerike lek” Ne masiva-i beş âlemine sığardı kabaran yüreğin Ne de zahiri dört mevsim anlatabilirdi gördüklerini O şahlanıştan başkası haramdı zaten -Altıncı âlemin beşinci mevsimine hoş geldiniz -Burası Çanakkale! Ölümün ibadet olduğu bir destanın kalemisin artık Vaktinde yazılmalı kazası makbul değil, Ufuklar en beyaz sayfasıdır tarihin Fetretin infazıdır mühründen akan Gelenler Firavun’dur Kızıla boyanmalı denizler Mürekkebin kan! Sıradan bir heves değil suları yakan Hilal’i, Turan’ı, Kur-an’ı tepeleme sevdasıdır bu Davran Şakayık Bu kavga, kavga değil Âlemler arası seyr-ü seferidir kaderin Madde, Cehennemin yedinci katından Mana, yedi kat gökten derin Tohumlar toprağa hazanda düşer bilirsin Zemheri geçer üzerinden göğ başakların Kaf dağının ardında değildir özlenen bahar Şimdi bir nefes kadar yakınsın Zümrüdü Anka’dan çalınmış bir düş değil bu Küllerinden doğmak fıtratında var Sen ki Yermük’te Halid Bin Velid’din Kudüs’te Selahddin Bugün Hüseyin olmak düştü bahtına Yolu Kûfe’ye çıkanın Kerbela yüreğindedir bilirim Ölmek yok! Asude bir yolculuktur aşkıyla tutuştuğun Şeb-i aruz arifesindesin Sılayı rahimin tam da vaktidir şimdik Davran Şakayık Budanmış selvi gibi çırçıplak ama dimdik Tevhidin en kanlı rahlesidir sine-i kalen Sıyrıl beşeri esbabından bir daha okusunlar Namert bir kurşuna yazılmışsa ölüm Hemen, şimdi Gölge düşmemiş alnının şakından En okunaklı, en anlamlı, en merdane yerinden vurmalı Iskalarsa, namusuna dokunur Ölürsün Bir can vermekten çok daha fazlasıdır ölüm dedikleri Haram bir nefestir duvağında Leyla’nın Zülfünde harami rüzgârlar Eteğinde cenabet bir postal izidir Ayasofya’nın gerdanında haç Süleymaniye’nin kubbesinde çan sesidir Mahzun minarelerdir ölüm Çiğnenen türbelerdir O yüzden Kırık bir kağnı tekerleğidir Nene Hatuna Seyit için Hedefini bulmayan bir top mermisidir ölüm Ve Beyaz bir güvercin uçurmaktır bugün Gökten bir yıldız koparmaktır nasırlı ellerinle Peygamber kokulu bir gül goncasıdır göğsünde açan Evladiyelik tebessümdür gün yanığı yüzünde Kınalı başının tacıdır ölüm Ölüm liyakattir, sadakattir, hakikattir Ve en ölümsüz zanaattır ölüm Bu coğrafyada haritaları bin yıldır sanatkârlar çizer bilirsin En iyi sen bilirsin Şakayık Yaşama hakkı ölmeyi bilenlerindir Hilal’in otağında bir nefeslik yer varsa Bilirim O yer senin yerindir. Şefik Tiryaki Şakayık; farklı renk ve biçimlerde çiçekler açan, uzun ömürlü bir bitki familyasının ismi olması hasebi ile Çanakkale destanının gerçek kalem erleri ve onların gerçek mirasçılarını temsilen kullanılmıştır. |
Bir taraftan tarihin sahnelerinde dolaştım
Bir taraftan günümüz gerçeklerini
Hatırladım içimde buruk bir duyguyla,
Tebrik ederim.