MEZARBaşını uçuruma satmış bir serseriyim, Bin sefer düşüp kalkmak ibadet, nazarımda. Kiralık tebessümün eşiz şaheseriyim, Son seferi beklerken, kusursuz mezarımda. Bu mermer lahitimde, davudi bir baykuşu, Hicran şarkılarında dinlemekten usandım. Hala son bir umutla son indiğim yokuşu, Bir hayal kanadıyla uçup çıkarım sandım. Yollarıma dizilir her gün güneşten önce, Haklı çıkmaya mahkûm, meşru vesveselerim. Gün boyu o beni yer, gün akşama dönünce, Kırılan umutları, yeni baştan elerim. Bir kısır döngüdür ki, her gece tekrarımdır, Sabaha bir gülistan düşüyle, hayaliyle. Huşu gibi görülen sükûtu ikrarımdır, Prangalı yüreğin mahkûmiyet haliyle. Her gece eşiğinden bin kez geçtim ölümün, Her seferde bin ölüm gördüm benzersiz eşsiz. Ya bu köhnemiş odam arka bahçesi zulmün, Ya da ben bir ölüyüm, ondan ufuk güneşsiz Bir anlamı olmalı, seher bu denli sakin Bu koyu karanlığın görülmüşken ensesi, Hiç değilse bir serçe ötse; amma ve lâkin, Sükûtu bölen tek şey, frezde rüzgâr sesi. Suskun çığlığı yatar, bu bozkır melteminde, Son bahardan öteye, bir hazanı ekberin. Gerçi manasız kalır, ömrünün her deminde, Her gün bin fırtınayla, sarsılırken makberin. Çözemedim bir ömür, nasıl bir bilmeceydi, Tek hecelik keşmekeş, tek hecelik muamma. Şunu bil ki ey ömrüm, yontulan son geceydi. Yırtılsa da karanlık, sabaha güneş umma. |
Son bahardan öteye, bir hazanı ekberin.
Gerçi manasız kalır, ömrünün her deminde,
Her gün bin fırtınayla, sarsılırken makberin.
sefik abime..adem amcama..tebrıklerim çokca