İşkencede susabilen bir hayvanmış bedenimiz.Elbet korkmasına korkmadık ya adüvden Birinci şube ikliminde geçerken ocak, şubat, mart. Boğazımızdan aceleyle uçup giderken binlerce kuş, Meğer işkencede susabilen bir hayvanmış bedenimiz. Kaçıyorum kendi tabutumu taşımaktan bütün cinayetlere, Bütün bahçelerde nevrozlu güller açar bu mevsim, Özgürlük alnımızı okşayan hain bir mermi olmasın Ah keşke yakabilsem bu şehrin günahlarını nar içinde Kekik kokan dağlardan, ışığa benzeyen sağanaktan Bir gemiden düşer gibi, erguvanlara takılmadan Bitten pireden, sakallarıma ceset doldurmadan Peşimizde ambülâns, peşimizde yaban eşekleri, yel değirmenleri Allah’a emanet gidişimiz, sular dökülmeden arkamıza Düşüyoruz dipsiz kuyuya, burası Yusuf’’un düştüğü kuyumudur? Bu zebanilerde kim, kuyunun içinde seyahat Pis kokular geliyor, burada İstanbul yok, İstanbul uzaklaştırılmış saçlarımızın renginden Kefen sarıyoruz günlere, bak şu kol bacak kıranlara Cesur martı sesleri geliyor dışarıdan, burada kemik sesleri Adres bulamayan çığlıklar yükseliyor yakınlardan Dünyaya meydan okuyoruz akrep yuvasında gözlerimiz kapalı Beyaz yelkenliler geçiyor karanlığın en koyusunda Artık ölebilirim kendimi yaşatmak için güz çocuklarına Ah bir bilseniz ne anlatmaya çalışıyorum asıl, farkında mısınız? Bu yılanlar kuyusundan geçtik sarılıp gövdesine türkülerin O yılanlı kuyular hala kanlı gömleğinde Yusuf’un, YUSUFLAR BEKLER. |
Birinci şube ikliminde geçerken ocak, şubat, mart.
Boğazımızdan aceleyle uçup giderken binlerce kuş,
Meğer işkencede susabilen bir hayvanmış bedenimiz
...............................................................
KUTLADIM SUSMAYARAK BU KEZ .
SUÇLANICAKLAR HEP IŞIKTAKİLERDİR KARANLIKTAKİLER GÖRÜNMÜYOR.....
GÖZLERİM KAPALI BANTLARLA KALORİFER PETEKLERİNDEN SOGUK GELİYOR.
VE ÇIĞLIK SESLERİ VARLIGINDAN UTANIYOR ...........