Camdan Kızkaranfilli odam da saklanan gece zenci bir gezgine benzeyen gece olabildiğince yalnız düşüm gri düşüm gizeme bürünmüş buruşuk bir ülke tam karşımda duran karanlığını karanlığımla ölçen ülke bir de inzivâ yiğidin bellek sancısı güzel bir sözcük inzivâ bana uyumamı söylemişti oysa hiçe oldukça fazla gerek duyuyordum var oluşum karşı çıktı ömür dikeni kaskatı kesilmişlere batamazdı diline aşklar yazacağım dudaklar istiyordum cehennem kadar çıplaktı ve kırmızıydı arzum kalem ellerimin sıcaklığından vazgeçmişti yazamamanın utancıyla hırladı göğsüm arafın iskelesinde olgunlaşırken iskeletim ya da yılgınlaşırken cinsiyeti belirsiz ben im ’tükenen ol ey! ölümlü’ dedi kitaptaki bazı sayfalar yazmazsam sadece ölecektim yazmalıydım yazarsam ışıltılı olacaktı ölümüm kapının sürgüsüyle aynanın hıncıyla hırlaşırken sarı çiçek tarlası gibi sevimli buldum kendimi ama ilham gözlerini kaçırdı benden koyun koyuna yatarken tuttu yatağını ayırdı süslü bebek dünya cayır cayır yanıyorken dişim ağrıdı başım çatladı da ulu dağlar duymadı çığlığımı bağır bağır bağıranları deffetmekten başka ne var şu memleketde her neyse çizginin arkasındaydık ilhamla yabancılaştık ötekilendik aman ne güzel zaten ordaydık gidip biber topladık acımız olursa palyoçalara tonik yasaklamak yasaktır sayın seyirciler rakıdan makıdan değil basbaya ibadet şeklimdir aha şu meydanda oynayasım gelir ödeşmek isterim acılarımın içinde dans eden kardeşle kurtların kuyruğunu sallarken rüzgâr sanki ben böyleyim dağların yakıcısı kıyılabilir krallığın zeynası ’pirinç pilavının kıvamını düşüremez güzel kadın’ derler de adımın nehrini düşünemezler nedense ben hep denizi sevdim ne alkışladı, ne boğdu üzerime düşen ay ödeşmek isterken işgalci aşklarla devletin deriniyle evet ben bir kaşık düşmanı evet ben bir şelaleciydim bozkır aramızdan çekilse denize girecektim sızım düşerken uzun bekleyişlerden yılkıya inat yanılgıların hissiyatını okşadım cevapları olmayan bir dünyanın camdan kızıydım.. |
karanfilli odam da saklanan gece
zenci bir gezgine benzeyen gece
olabildiğince yalnız düşüm
gri düşüm
gizeme bürünmüş buruşuk bir ülke
tam karşımda duran
karanlığını karanlığımla ölçen ülke
bir de inzivâ
yiğidin bellek sancısı
güzel bir sözcük inzivâ
bana uyumamı söylemişti
oysa hiçe oldukça fazla gerek duyuyordum
var oluşum karşı çıktı
ömür dikeni kaskatı kesilmişlere batamazdı
diline aşklar yazacağım dudaklar istiyordum
cehennem kadar çıplaktı ve kırmızıydı arzum
kalem ellerimin sıcaklığından vazgeçmişti
yazamamanın utancıyla hırladı göğsüm
arafın iskelesinde olgunlaşırken iskeletim
ya da yılgınlaşırken cinsiyeti belirsiz ben im
’tükenen ol ey! ölümlü’ dedi kitaptaki bazı sayfalar
yazmazsam sadece ölecektim
yazmalıydım
yazarsam ışıltılı olacaktı ölümüm
kapının sürgüsüyle
aynanın hıncıyla
hırlaşırken
sarı çiçek tarlası gibi sevimli buldum kendimi
ama
ilham gözlerini kaçırdı benden
koyun koyuna yatarken tuttu yatağını ayırdı
süslü bebek dünya cayır cayır yanıyorken
dişim ağrıdı başım çatladı da ulu dağlar duymadı çığlığımı
bağır bağır bağıranları deffetmekten başka ne var şu memleketde
her neyse
çizginin arkasındaydık
ilhamla yabancılaştık
ötekilendik
aman ne güzel zaten ordaydık
gidip biber topladık
acımız olursa
palyoçalara tonik
yasaklamak yasaktır
sayın seyirciler
rakıdan makıdan değil
basbaya ibadet şeklimdir
aha şu meydanda oynayasım gelir
ödeşmek isterim acılarımın içinde dans eden kardeşle
kurtların kuyruğunu sallarken rüzgâr
sanki ben böyleyim
dağların yakıcısı
kıyılabilir krallığın zeynası
’pirinç pilavının kıvamını düşüremez güzel kadın’
derler de
adımın nehrini düşünemezler
nedense ben hep denizi sevdim
ne alkışladı, ne boğdu üzerime düşen ay
ödeşmek isterken işgalci aşklarla
devletin deriniyle
evet ben bir kaşık düşmanı
evet ben bir şelaleciydim
bozkır aramızdan çekilse denize girecektim
sızım düşerken uzun bekleyişlerden
yılkıya inat
yanılgıların hissiyatını okşadım
cevapları olmayan bir dünyanın camdan kızıydım..
Şiirinizi kutluyorum, Yunusun diyarından selamlar.