sürgün günlükleri Iyürüdüm.. zamandan ve mekândan münezzeh gözlerim ve alacalı balçıklardan yontulmuş esmer yüzümle kuşatıcı bir uğultuya dönüştü Allah henüz ne elma tadı ne varoluş sancısı çınladı bütün ruhlarım malum soruyla ’elestu birabbikum’ dikenli bir nakarat döküldü dillerimden ikircikli sesimle dedim ki ’bela’ yürüdüm.. vesveseli ve beyaz bir yoldu Havva’nın teni tozlandı gözbebeğim, sevdim, incindim zulmettim nefsime mücerred bir Şeytan’la çırılçıplak sürüldüm; -mervi bir kutsaldı bundan sonra hikayem- içimde uzletin puslu aksine döndü cennet kimi Harran dedi yurduma, kimisi de Etiyopya direndim dualar öğrendim, tövbeler etim nağmeler duydum mektuplar aldım gökten umutlandım, emin bir belde kurdum Rabbime belki affedilirim diye zamanla.. yürüdüm.. Kabil Habil arası cinayeti kuş uçumluğuyla geçtim dümensiz gemiler yaptım önce şaşkındım, rotasız ve yalnızdım yaralı kırlangıç hikayesiydim belki de önce çocuklarım öldü dağlarda ağladım ilahi yağmurlarla boğuldu dünya Harut ile Marut’un sihrine kandım zührevi bir hastalıktı artık ruhumda aşk sekize bölündü uykularım ucube kabuslarla dipsiz göllerde nilüferler gibi sarsıldı ruhum çınladım kendi içimdeki karanlık kuyularda.. yürüdüm.. çöldü, zemzemdi, sa’y ile tevekküldü annem ve babam koyu yeşil bir suskunluktu elinde balta, içimde kırıldı en büyük putlar, devrildim boynumda imanın kanlı hançeri haraç mezat edildim semavi pazarlarda nevrotik bir çöl yetimliğine döndü yaşam anlamadım, kral mıydım yoksa peygamber mi elimde ilahi ve italik bir âsâ’yla.. yürüdüm.. mahcup bir mucizeyi gizliyordu Meryem şarkılar söyledim hamaklardan en çocuksu sesimle üfledim iman etti ölüler fahişelerle seviştim, dirildi Maria Magdela diyafram çivilerimden başladım kanamaya dağlar tırmandım sırtımda mukaddes bir haç satıldım dostlarımca otuz gümüş parayla.. yürüdüm.. ufkumda histerik bir mucize oldu şakkul kamer övüldüm sırtımda yaması ibrahimî hırkamla Bedir’de zafer, Tebuk’ta bir yol refiki bir tılsımdım belki de hayata; çöl ve kuyudan mürekkep bir esrar ağzımda kırıldı ve dağ be dağ kanadı uhud bağrıştı birden çocuklar ’hayber hayber ya yahud’... zayıftım ve cahildim mutlaka anlatacaktım biraz Ebucehil’dim sanki biraz da çarığı kan dolu Muhammed’ul Mustafâ .. şimdi ne pervin ışıldar fikrimde ne de süreyya biraz Buhari’yim sanki biraz ruhunu döven Kafka.. |
her günümüz günah...
Harutla Marut
bir karış suya yakınken hasret bırakılmadı mı içmeye
ta ki kıyamete dek...
kutlarım değerli kalemi
saygılar...