5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1346
Okunma
Ayakları çarpık
Saçları pıtırak
Maraz çocuk Ali.
Afiyet değil ,zafiyet kusmuş günlerce
iki dirgen misali
çalı gibi kolları.
Kavramaktan yüksünmüş,
Haytalığa vurmuş hayatı
Çelimsiz haliyle,
çalım atar,
Caka satar olmuş ortalıkta.
Sokaklar mesken,
Mukavvalar şilte yatak olmuş,
Cılız , naçar bedenine.
Ayaz bir kış günü bulmuş karabaşı.
Onunla geçirmiş hem yazı ,hem kışı.
Gelmeseymiş anası büyük şehre,
Sahip çıksaymış babadan kalma tarla,tapana
Yadigar bilseymiş iki evladı,
Evlenmeseymiş bir nemrutla,
Belki eli tiner değil, kalem tutacakmış Alinin.
Anası değil ,bacısı tüter olurmuş bazen gözünde
Gidermiş ara sıra uzaktan görmeye
İzlerken ağlarmış iki belikli kardeşine
Ve utanırmış erkekliğinden ,
Sahipsizliğinden.
Yine depreşmiş Alinin özlemi
Çöpte bulduğu bebeği sarıp sarmalamış
Öyle ya kardeşinin doğum günü
Kapının önüne bırakıp gitmekmiş niyeti
Hızlandıkça ,hızlanmış adımları
Acı bir fren .
Ve "sakın uyuma oğlum "sesi çınlamış kulaklarında.
Kimsesizler mezarlığında dinlenirken ruhu,
elindeki bebek kalmış baş ucunda.
Artık dilsiz ,sağır kulakları
Toprağa sarılı ,olmayan umutları
Bir masal,
Bir yazgı değil
ama ,
Bir roman kadar ağır Alinin yaşadıkları.
Dilek USTA