Ah çocuk ahhangi çağ diye sorma ilk çağda kal demişler tutunma hiç bir şeye çürük kalsın evinizin direği, çöksün emeğin çürük hali parçalara dağılsın çöksün göl petrol bakışlarıyla baksın adamlar petrol boğar olsun suyu su ölsün öyle şaşkın bakma çocuk bu karanlık manzaraya alıştırma bizi nasıl yaşadığının hesabını yapayım nasıl yiyip içtiğinin nasıl uyuduğunun güldüğünün rüya görüp, görmediğinin nasıl çıktığını çürük tahtalardan ibaret evine çağ dışı tırmanışla bu yüzyılda çürümüşlüğünü anlayayım çıkışının bir türlü çıkamadığını yukarılara dünyanın yıkıldığını bilmiyorsun ki bir başka dünya şu ancak sığdığın leğenden ve çürük tahta temelli göl evinden başka bir dünyayı o dünyada yer yok sana bilirim ona bakıyorsun iyice açıp gözlerini sahi bu ıslak baraka ev değil mi? bu birbirine ayakları ekli, tahtalı burası köy öyle mi? değsen yıkılacak gibi duran çöküntü kim kurdu bu dünyayı sana kim çattı yapısını sanki toprağın altı da sen solucansın havalandırıp besliyorsun toprağı alıp götürüyorlar petrolünü dünyanın kıravatlı sultanları sorguluyor musun sahi onlar da insan ben de insanım diye tartıyor musun onlarla kendini ah bir görsen onların dünyasını anlardın senin ölü olduğunu ah doğarken ölü çocuk ah! ne bu dünya senden ne sen bu dünyaya aitsin böyle diyor efendiler.. 22. 12. 2014 / Nazik Gülünay |
Aile büyükleri olarak çocuğu "birey" göremiyoruz.
Bizleri bütünleyen bir aksesuarımız gibi yaklaşıyoruz.
O zaman da ip kopuyor.
Bir kere ip kopunca iki kere üç kere kopmasınında önü açılmış oluyor.
Bu nedenle onlara fazla bir şey anlatamadığımız gibi onlarında dinleme eğilimi olmuyor.
Siz çok güzel anlatmışsınız ama bizim dilimiz vaktiyle şişmişti anlatamadık, dinletemedik...
Tebrik eder saygılar sunarım.