Senmartılar boğaza değip değip havalanırken kendi dünyalarındaki bulutlara seni ayırt ediyorum bu güzelliği içtiğim görüntüde hayli ağır üstünde biriken yüklerden sesin seni de doyurmuyor artık sanki yarın yitmiş bakışlarının yarı bölümünde ayrılmış tüm dünyan bir kaç parçaya girmeye çalışıyorsun yitik güzelliklerin son tünelinden yemyeşil bir maviliğe kanat çırpması gibi kuşların, tadarak İstanbul’u aklayarak denizin kir pasını yaklaşırken suretin kız kulesi zehrini emerek bir yılanın demir atmak istiyorsun kız bakışlarla sevgi penceresinin önüne kimbilir hangi gizli köşesinde geçmişinin kuytu bir meyhanede demleniyorsun üşüten bütün bakışları savurarak üstünden böyle olmamalıydı aşk, dünya diyorsun böyle yalan dolan içinde insan olmamalı kollarından düzgün yürümeli ayakları ç’almamalılar, en mavi gülüşlerini donmamalı dudağının kıyısında her tebessüm bakıyorsun değişmeyen yüzü yalana boyanmış kente ülken gibi maskeli suratla bir karmaşa, bir sıkışmışlık arar oluyorsun eski İstanbul’u eski boğazı, yolları, insanları bir İstanbul türküsü söylemek geçiyor içinden boğuyor sesini kirlenmiş sesler havalanmalı diyorsun kanadında bir martının değip değip boğazın sularına yine susuyorsun 20. 12. 2014/ Nazik Gülünay |