nefesaydınlık yüzünü karanlığa dönünce bu şehirde sizsiz alevin ortasına düşen İbrahim’in yüzünde açıveren kırk gülüm ateşten geliyorum çöz şu düğümü bağcı üflediğin nefes esir gasp edilmiş dağların ağlayan iki ceylan gözü efsuncular görür aşkı oysa nar şerbeti dilinde su yedi iklim içimde darp daha var diyor hep illa ki derleyip topladığım esvaplarımı dağıtan evdeşimin gözlerindeki yaş ispinoz kafesinde düş yırtılan gömleğin düğmesi paralanmış kelimeler zem eder can ile ruh cemşit’in atından iner taht mecnunun çölüne düşer iki kaşının arasında bahtınım gizlendiğim gecelerde har dokuz boğumdan çıkan tek ses seni gidi aşk kandırıkçısı seni |
aynanın eteğine tutunmuş beyaz bir semazenim ben
dönüyorum...
döne döne..