Sırtüstü bıçak
**
hangi dağdan inilirdi içindeki nehire kanamak için doğmak yeterdi, söz sustukça bıçaklandı kendi içinde ellerimin yası uzun sürdü gözlerin süngüydü, uykuları deşen doğraya doğraya geldim kendimi dilenenlerin önüne… niye azım hala peki dolmaya taşmaya böylesi aç, hep aynı yerde rastlıyor kendine şimdi sen de açmalısın renkli panayırını çocukluğunun uğramak bazen iyi gelir unuttuklarına unutmaya çıkınca upuzun bir yol şu hayat aynı pencereden bakıyor oysa, dolanan sensin hangi ölümden geçince varılır tekrar sana ey beyazı öğrendiğim güvercin ten, karayı ezber aldığım gözler, ve uzun bir koşu ise senden geçiş bak nefes nefeseyim Akdeniz çırılçıplak yatınca dağlara bakamam, gözlerim yanar damarlarımı birbirine vurduran bu kan akmaya artar sana …. evet su da yırtılır, söz gibi, incitirsen ve kaybolur yüzünde kalan son bakışın da izi sırtüstü bıçaksın güzel kardeşim, ötelediğin kelimelerdeki acı ve yara hep aynı yerde açıyorsa güllerini |
içlenmişliğimiz aşikardır şiirle
selam ile