Terennüm
Aşk, hiçleştiğin, hepleştiğin
töze kavuşup, tözün saydamlaştığı yer bana içeri ve dışarı çıkış kapılarını göster uzaklarda yorgun sesiyle öykü anlatanlar mutfak masaları ve asma çardakları süthanelerde hamur açan yaşlı kadınlar Asyalı göçmenler, hatta güneyliler Sadece aşk için dururlar Bu vızıldayan gece düşleri, terennüm Ruhuma ait araziden geçerken arkamda koca bi ayak izi… Durmaktan korkmak, gitmekten korkmak Hızlanmak ve yavaşlamaktan Sen, dünyanın ekseninde dengeleri bozan Uçurum ışığı Arkamızı ne zaman dönsek ruhumuzdur Fırlatılıp atılan Aşk parçalar ki o bir dağınıklık hali Eleğinden geçirir göğümüzü, güneşimizi Yağmuru ıslatmaya gitme zamanındayız -sahip çıksın diye gölgesine yalnızlıklar O kulağımıza okunan büyülü şarkı Gökbahçe dalbudak baştan sona huzur Hem kavga kıyamet içimizi döven demir Ve üzerine serildiğimiz yorgunluk Yoğrulan, dokunan, kaynatılıp, süzülen Çelikhanelerde terleyen koyu renk ellerde İşleyen ve parlayan Solumuzda gürültüyle çalışıp Sessizce uzaklaşan Soluk soluğa dudaklarımızla çekiştirdiğimiz Hem hatırlatan hem unutturan Sesimizde bombalanıyor su kuşları Öperek ardımızda bıraktığımız sevgili zaman Annemiz oluyor, çocukluğumuza değiyor Ölüme benziyor uğurlamak gidenleri |