Dalgakıranda İki Ayrılıçı
/biz demek,seni öldürmekti kendimden önce.../
Yağmur yüreğime kastediyordu, Şehir düşlerime... Karanlık bir sokağın başında, Ellerini ararken ellerim Arsız bir şiir yaktım yağmurun dudaklarında... / Sükutu marifet sayan aşıkların, Korkaklığı kadere yıkan yazarların, Kalemi kınına hapsettiği bir mevsimde başladı bu masal... Dağları istila eden yeldeğirmenleriydi kabusların sebebi Bir de mavinin en yasaklı demi... *** Yağmur yüreğime kastediyordu, Şehir düşlerime... Alnımda adımla hemhal bir damga Sırtımda ağır mı ağır bir aşk... Yakıp yıkıp gitmek istedim çok defa Çok defa başardım konuşmayı... Başardım aşkı kendi zehrinde boğmayı... / Biz demek seni öldürmekti kendimden önce Ben öldüm, Sen sende kaldın her sınır ihlalinde... Aslında Hükmü verilmiş bir davanın direnişçileriydik dağ eteklerinde Direndik vur emri çıkaran şiirlere Ben ve benim gibiler öldü, Sen cesetleri topladın mısraların aşk cinnetinde... *** Yağmur yüreğime kastediyordu Şehir düşlerime... Anason kokusunda boğulan balıkçı barınaklarında Hüzzam bunalımına razı olup, Nikotin krizine girmiş askerlerin nöbet tuttuğu, Dalgakıranlara ayırdık olası bir vuslatı. Her içsel kavgaya yeniliyor, Her yenildiğimizde kazanıyorduk kendimizi... Körfezin en eski teknesine yazılmıştı isimlerimiz;yanyana... Oysa biz her geçen saniyede uzaklaşıyorduk bizden.. / Avcumuzdaki çakıl taşlarına söylenebilecek En can acıtan En medetkar ve en ayrılıkçı şarkıları fısıldıyorduk... Sol göğsümde terkedilmiş bir çocuğun öfkesi, Sağ omzumda idam yemiş bir masumun nefesi ve başımda Züleyha’nın Yusuf çilesi... Yağmur yüreğime kastediyordu, Şehir düşlerime... |