DİLRUBA
İlk serkeşliğim,
İlk yürek serinliğim, Bildiğini sandığı her şeyi unutup, Düştüğü deryanın , razı olduğu iklimde ağırlanacak, Ve Saçlarım yağmurla yeniden barışacak, Yeniden kafa tutacak rüzgara, Yeniden parlayacak.... * Dilruba, aradığı kelimeyi buldu. Şairin dudağına, tertemiz bir buse koydu. Kırılgan, Fazlasıyla ürkek, Bir yanı dervişan, Biraz da gülümserek, “Sev beni” dedi, “Bunu sana yazdım… Bu kez şahitlik istemedim mum ışığından, Ezan okunuyordu, Güvercinler havalandı başucumdan. Ve İlk kez gülümsedi güneş, Gönlümün en doğusundan. * Bunu sana yazdım… Siyah bir inci tanesiyle birlikte, Sırçadan bir kürenin içinde. Hacı Arif Bey’in saraylı besteleri gibi, Zülf-i Nigar’ın son demleri gibi, Öpülmeyi dileyen çocuklar gibi, Okunmayı bekleyen dualar gibi, Ansızın gireceğim aşkın kılcallarına. İnce ince yağacaksın, körfez karanlığına. * Bunu sana yazdım.... Akustik bir geceyi içerken Wagner’in bencilliğinden, Odysseia’da bir kral, tacını bırakırken halkına, Şatoların harcına yakutlar saklanırken, paryalar için, Ve cami avlularında, kilise çanları dinlenirken,sus pus, Kulağıma fısıldadığın şiirlere, Teslim oluyordu, serseri bir dokunuş. * Masumiyetin perdesini, azıcık aralayıp, Günah gizindeki tül gibi, Yüzüm kızarmadan yazdım her şeyi... Uykusuzum, Parmaklarım çakır keyif, Olabildiğine naif… Ne bileyim işte bihoşum, Körkütük mısralarla oynaşıyorum. Biri beni durdursun, Adımlarımı sayamıyorum. * Elif, noktaya kalbeden,doğurgan bir kainat. Mim, dudağındaki en zengin, En kalabalık, En berrak sanat. Aşkı dinliyorum yıldızsız bir gökyüzünde; Birdenbire, Yeni kelimeler türedi akıl sözlüğünde: Huzur, Güven, Sadakat…. “Kapat gözlerini” dedi şair; nefesini süsleyerek. “Hadi kapat… ve iste” Aşktan gayrı her şey ertelendi, hayra yorulan düşlere. Çözüldü düğümü mukaderatın; Yol eşittir, hız çarpı zaman… Zaman ne kadar zavallı, Ne kadar da muzdarip, içimdeki mezarlıktan… * Bunu sana , taammüden yazdım; Bilerek, İsteyerek… Seni çalmak için, Kanına girip, ikimizi de yakmak için. Fetihler yolladım yastığına, Düşlerine ,vuslatı çizmek için, Şiirlere noktayı koymak için, İkimiz için... |
Gökyüzü atlasında altuni başaklar olarak dalgalanıyor yıldızlar
Ay ayça; bir dalgakıran. Şiirin dilrubası.
Antik yeryüzü okyanuslarnın "dilbubası" (gönülçeleni) şubat ayında ıssız sahiller. Orada kalır dalgalar.
Geri çekilir.
"Gün olur alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda" diyor ilk dize.
"Şu ada senin, bu ada benim" Ve ılık denizlerin yelkovan kuşu peşi sıra. Şiirin dizelerince hızla uçar yelkovan kuşları.
Coşkun denizlere kafa tutan dalgakıranlara çarpmadan. Kısa golf pantolonlu güvercinler güneş gülsün diye masumiyetin perdesini açarak "dilruba" piyesine başlarlar. Direktör Richard Wagner'in bir opereti olara. Homeros fahri konuk,
odysseia'ya yol gösteriyor 21.yüzyıl sirenleri. Sevenlerin birbirini kavuşması için.
Parmaklar çakır keyif, olobildiğince naif.
Akıl sözlüğünde yeni türeyen kelimeler dökülüyo dile,
Dilden çakır keyf parmaklara.
Dalgakıran hürmet edip çekiliyor kenara.
Aşktan gayrı her şey ertelenir her dizede, hayra yorulan düşlerle.
Bir yıldız kayar:
"Yol eşittir, hız çarpı zaman…
Zaman ne kadar zavallı"
dizelerini akıp geçen bir uçaktan kalan iz gibi.
Bilerek ve kasten.
Tanrı ruh üflerken, şairliği de armağan olarak sunmuş Ülkü Güven'e.
Şimdi Wagner'e nazire Edith Piaf'tan Padam Padam şarkısını dinleme sırası.
Ege ve Akdeniz ılımanlğında.
Bir dalgakırandan ayaklara denize sallayarak.
RamazanTopoğlu tarafından 2/14/2013 2:10:26 PM zamanında düzenlenmiştir.