MÜLTECİ KADIN
Vakit gece yarısı
Yani ömrün yarısı Şehrin surlarında ise akşam üstü, Sınırlar tutsak aldı alçaktan esen rüzgarları, Umursamazlığın şarapnelleri düşerken, Komşu ülkenin,düşman mevzilerine, Kuytularda kucaklıyorduk , Mülteci kamplarından kaçan kimsesiz çocukları. Üşüyorduk, Evimizi özlüyorduk, Sıcak bir kahvenin kokusu nasıldı? En son ne zaman uyumuştuk temiz bir çarşafta? Ne zaman musluktan su içmiştik bilmiyorduk. Üniformasız bir hayatı düşlüyorduk utanarak. Yedi kollu canavarın gölgesinde, Sinsi bir iç savaşı kaybediyorduk içimizde. Öfkeyi dizginleyemiyorduk, Sınırlardan nefret ediyorduk, Ve kayboluyordu insanlık,karanlığın gölgesinde, Karanlığı yarından silemiyorduk. Bir kenarda yorgun, uykusuz, Bir o kadar umutsuz bakıyorduk, Teyemmüm eden yaşlıların gözlerine. Ne onlar alışabilmişti bu Yeni Dünya Düzenine Ne de biz alıştırabilmiştik... Azaplı bir sis perdesinde, Ölmeyi diliyorlardı her secdede Ve daha bir acımasız iniyordu sırtımıza çaresizliğin kırbacı, Daha bir zor geliyordu insan olmak. Gözler bir umut ararken akşam haberlerinde, Gözlerim dalıyordu Bilal’in dişlerine. Gecenin ortasında bir kadın, Son deminde ağlıyordu. Ben ağlıyordum, Gece kuşları dinliyordu. Kulaklarımı tıkayıp, “inni küntü minezzalimin İnni küntü minezzalimin” Seslerini dinliyordum taşlardan. Heybetli bir duruşla, sabahı bekliyordu ağaçlar. /Ağaçlar, benim kadar yorgundular./ Dinle mülteci kadın Zülali dinle /Gözlerinin buğusundan karalı yüreğine, Biraz buruk, biraz zalimce , Acı nakaratlar söylüyor/ Dinle… Sana seni anlatıyor,yanıp söndükçe |