Su 111-Keklik Gibi
gışın gece gezmelerinde;
yüzzük oynanırdı bez, peşkir, çaput altında yüzzük, düğme, deve boncuğu ya da para, yüz devesi[1] olan taraf kazanırdı. deve çobanlığı çocuklara büyüklerinden en büyük armağandı. diğer tarafta, biraz büyük olanlar karşılıklı bilmeceler sorarlar “-yapan satar, alan kullanmaz kullanan görmez”° "-mel mel ayaklı, meldir kulaklı külpeşen donlu gümüş ayaklı"°° misafir kadın utana sıkıla İstanbul Türkçesi ile; "-gelen leylek giden leylek tek ayağının üstünde duran leylek"°°° "-yapılmadık duvar üstünde anasından doğmadık çocuk oturur"°°°° gömüden[2] -balamıt[3] çıkarılırdı, ya olduğu gibi, ekmek arasında yanı başına bi tas su almayı unutma yahut haşlanırdı sobanın ütünde tencerede kesdeneden datlıydı” veyahut da közlenirdi, emme dıkgaklamak, çentiklemek gerekti değilise valla fıldırar geder, zobanın üsdünden nere ğeddiği belli deği(l) Allah mafaza, gözünüze, başınıza Olmadık bi yannınıza geli(r)di” “-len gardaşım; “falannar bayramda ilokum da(ğı)tcamış” dedilerde böyük-güçcüg akışdık getdik kesdeneyi, şekeri filen bilen mi varıdı nohut, mekke neyine yetmedi “daklı” dedin miydi bekmez, her bi şeye çaya, havlaya, aşır’a[4] çalardık gaşşığı bulgur aşına toptasda ayranım da varısa değme keyfime” “-çentikle endekini Allah mafaza çoluk çocuğun gözüne geli nem(el)inazım, çentivi(er) elinde mi galcak ay gızım” mekke patlatması, guru üzüm nohut kavurgası ıslak nohuttan pollunpos[5] "tek mi- çift mi" oynanırdı ikiye ayrılan ahali –yüzzük- saklardı dığan dibini kazımak için illa da fosfos. “düğününde kar yağar” derlerdi dığan dibini sıyırana, amma fosfosun en güzel yeri dığanın dibiydi[6] işin aslında ne yalan sö(y)leyen hinci “- olur, gar yağar, yağmır yağar ben alayın da havas olduğum gelini nayeti gışın ardı bahar ele bırakaman fosfos[7] dibini” “-düğününde oynarım, su çekerim, ekmeğ ederim” diye eklerlerdi iş yaptıracakları çocuklara elden gelen esirgenmezdi şimdiden bazı meseleleri halletmiş olmak adına “o ğün gelsinde kim öle, kim gala” “adamayla mal tükenmez”di nasıl olsa biri şimdiden her şeyi hallettiği düğün telaşında (hulyalarında) öteki senetsiz kefilsiz üstelik en az on yıl ödemesiz nasıl olsa birileri tarafından ödenecek borç altında karda iz avına çıkanların gözlerine sürme yağlı dığan karası ilk av dağıtılırdı, köz konulup toptasdaki “topalak” içine konu-komşu duası alınırdı bereket gelsin diye.. “hey anam heeyy ne güzel şey” tüfek tutukluk[8] yaparsa yeniyetme bir kızın ayakları arasında av nasibi açılsın diye avsınlanırdı[9] tavşan eti bulgurla (yoğrularak) topalak yapılırdı tavşan ayağıyla süpür soba altını ve karagöz kekliğin kan kırmızısı dıggağı[10] “keklik gibi kanadımı süzmedim· murat alıp doya doya gezmedim bu kara yazıyı kendim yazmadım alnıma yazılmış bu kara yazı kader böyleyimiş ağlarım bazı gönül ey, sebebibim aman geceleri uyku girmez gözüme zalım yastık diken oldu yüzüme uyma dedim uydun eller sözüne alnıma yazılmış bu kara yazı kader böyleyimiş ağlarım bazı gönül ey, sebebibim aman” DİPNOTLAR [1] deve. Kazanılan puanın karşılığı, ya da puan ° tabut °° kedi °°° kapı °°°° hoyuk, korkuluk [2] gömü: yere/toprağa gömülen şey [3] balamıt: palamut [4] aşır / aşır aşı : aşüre [5] pollunpos: önceden ıslatılmış nohut soba üstünde pişirilirken pooss! sesi çıkarır [6] dığan dibi: özellikle fosfosta tancerenin tabanında oluşan daha katı, toryulu kısım, kazmık, çocuklar çok severdi [7] fos-fos: un çorbası pişmesine yakın fos sesli kabarcıklar çıkarır [8] tutukluk: avda ateş almamak, patlamamak ya da isabetsizlik [9] avsın/afsın: tılsım, efsun, büyü ancak burada kasıt iyi güzel hoş anlamıyla kastedilmektedir, asla birine zarar vermek değil bilakis kötülüklerden korunmak, kötü amaçlı güyü ya da nazarı def atmek anlamındadır [10] tıkmak: didgak/dıdkak/dikkak: gaga · Erzincan-Salih Dündar-Muzaffer Sarısözen |