hiranın kapısında durmakyalnızlıktan bunalan yolcu iki kadim fresk gibi nemli gözleriye dayanır hiranın kapısına ; tüketmek için bir ömrü onca günahtan sonra matematik ezan ve hurma dallarıyla evet! evet! hurma dallarıyla.. işte orada kadim bir ses yıpratılmış ayakkabılar gibi mahzun ve zaman zaman; kınını parçalayan hançer gibi kemirirken yalnızlık sabrın sedef kakmalı kabuğunu bir acıyı unutup hirayı düşünmek sonra.. babadan yadigardır; her cuma sabahı yoksul ve kekre bir suyla uyanıp hazin bir selayı taşımak ölümün boş tarlasına.. Allah’a çöl diliyle iman edip türkçeyle anlatırken en çok kürtçeyle sevdiğini anlamak rahatını kaçırır yeşillerin ve elbette kızılların da... ey yüreklerindeki Muhammed’i unutanlar! susun ve iki titrek dudakla af dileyin yoksa az üflenmiş bir su ve taze okunmuş üç ihlas yeter zalimleri boğmaya... |
oğullarının ölümüne savaşına alkış tutanları el sanmak gafletin büyüğüydü bilemedik
asıl kör bizdik Veysel'e yol sormayı akıl edemedik
bu evlat acısı, bu da kuyruk acısı
suyla yıkandığımız da gün bize doğar da umarım çok geç olmaz
ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü
Filiz Şahin. tarafından 6/25/2014 1:07:03 PM zamanında düzenlenmiştir.