Yerde Yatan
--------------------S/aklımdaki Ada’ya
yalnızlığına bir adam boyu gölge giydir şimdi bir kızın koynunda günah çıkaran papaz yeni bir şeytanı sağıyor memelerinden gölgeleri eteğinden döküyor gece acıyla paslaşıp beni arka sokaklara sürüklüyor kara kış baş edilmez bir güçle dudaklarımda kangren olan öpüşün sesi kısılır kırılır kahvenin camları ömrüm dert topu çocukluğuma şamar atar mahallenin adamları ışığı kapanır gözlerimin avuçlarım karanlığa kül serper terli duvar dibinde uykuma tanığım olur gece sefaları hayaletlere durmadan destur çeker bu şehrin kadınları geçmişi körelten ahlâksız adımlar aldatır çürüyen yüzümü üç kurşun yer yerde yatan sürgün sabahlara saplanır bir bıçak hayata küser içimde saç döken kadın Cemevi’min kapısında bir mezar oturur kumrular sırılsıklam yakalanır ayrılığa gözlerim ayrı düşmüş sevdaların son sahnesi çiçekler döl döker arsızca toprak saksılara hangi yangına su taşısa çöle dönüyor yüreğim dönüyor aşka tavaf eden deli başım dolunay denize indirmiş öldürmek için kendini artık ıslak geceler tek sırdaşım herkes korkusunu körüklüyor kaburga kemiklerini kullanarak aşk uzun süren bir ayrılıktı yoksul renkler barındıran yüzün avuttukça acılar diri tutar yalanı her bebek içinde büyütür kendi çığlığını dilin dünkü hâli dayanılmaz bir yolculuktu güvertede sabahlayan şarkıları dağlarda öldürülen kaçakçılar tabutlara sığmazdı bilirim dil dayanmaz bu acıya gölgesine yağmur yağan yürek yurdumun iskelesine biriken gözlerinin ışığında kaybolup giderdi bir çocuk uykulara boğulurdu sevinci cesedi vururdu kıyıya ağaç yontula yontula ya kağıt olur ya gemi hiç kimse boş tabuta yakıştırmaz kendini çatıların kırığında sabahlayan serçenin soluğuna sokulduğunda ısınır içindeki öksüzün elleri bir avuç mısır patlar ateşinde tavanın fişeğinden yere düşer bir mermi bütün rüyalardan ıslanarak çıkar saçların yüreği söz dinlemez bir aşka vurulduğunda önce kendine yabancılaşır insan gün batarken gölgesi atlara denk düşer bir zambağın kıvılcımlara yıldız giydirir göğe doğrulur bakışlarındaki Kızılderili yanın kaç kez düşük yaptın masalsı aşkların balon kalabalığında gökyüzünün yalancısı bulutlar pervanelere yakalanır bir yanardağın dudaklarına dokunsa göğüslerin derin bir iç çekersin sigaran yarı belinden yarılanır gücün yetiyorsa kendi kalemini kır bir iç ayaklanmada sula içindeki tohumu cennete köprü kur örülü saçlarınla bakma sen gurubun kızıllığına bu aşkın sönüşüdür bir denizin ortasında ölümle sevgi aynı uzaklıktan el sallar bu ömür yeter seni kara deliklere savurmaya dalgalar birbirine bindirip yüklerini vardılar kıyıya göz yuvalarında tüneyen güvercinler gagalarıyla barışı taşıdılar savaşlara terk edilmiş bir merhabayı mekan tutma ayrılığa tenimde yer değiştiriyor dik ve diri meme uçların yağmur ayaklarına dolanan bir bulut kaçağıdır omuzlarına uzanmış ateşin köpüklü yalnızlığı ruh bedenin kabuğunu çatlatır ömrünün ortasında biriken ateş gülüdür dudakların saatler kaçı vurursa vursun ölen geçmiş zamandır can evimden aşka trenler kaldıran ellerin bir uzak istasyonda denizin dağla sevişmesidir karın buzla düşün ayazla çiftleşmesidir yasak bir yayın gibi girdiler geceye koca çınar çığlığını bıraktı toprağa sesim kuşanmış küfrü çıkıyor sokaklara ay yanığı yanakların kapanır ardımdan aynalara yalnızlığına bir adam boyu gölge giydir böyle havalarda İsa İnan |
Şiir yazma heyecanlı bol tasarım düşünceli dilekler, kutlu Olsun...
Şiirinizi çok beğendim…
………………………….. Saygı ve Selamlar…