su 92-Palamut
Palamut
güzleri, pırasa, palamut gömülürdü toprağa yemek için çıkarılırdı kar yağdığında pırasa ne acıdır, ne de kokardı artık! palamut; palamut ekmek arasında katık unutulmuş, cücüklenmiş , gömüde Kaşıkara’dan getirilen palamutlardan biri babam, Taşınbaşında bir çalı dibini eşeledi süğmüş palamudu özenle yerleştirdi matarasındaki suyu özenle paylaştı kenarını taşlarla çevrikledi “-ey balamıd Hoca’nın dedi-ğibi bundan keyri “tevekkel Teal-Allah” işdee görüp göreceğin su bu” dedi Allaha haval(e) etti canı kaçık gece yağmurlarından kaklıklarda birikmiş, durulmuş sudan küçücük avuçlarımla, su taşıdım palamutcuğa işe yarama coşkusuyla kuşlar gagasından düşürdü belki belki sürülerin gevişinden kaldı bir dağeriği o yakınlar da dağ eriği yoktu ki itinayla kökleyip arkadaş ettim ikisini çok geçmeden babam “-İbirem” deye ünledi seğirttim getdim “-bak! yeni yeni süğüyo daa alda ğet ora” diye dört yapraklı bi payam findesini gösterdi, üşenmedi öğendirenin opsasıyla kökleyiverdi.. komşu, kardeş aile oldular üçü, çalının kuytusunda dedem çöğürle çonalamış-çotmuş o çalı öbeğini bir daha ne o payamı gördüm, ne de dağ eriğini her yaz; kekik, süpürge toplamaya gittiğimizde, akşamları yolma tarlasından dönüşlerimizde boşaltırdık testimizdeki son suyu palamutun dibine gün geldi, bebekler uyudu, testiler hıfzedildi gölgesinde biz salıncak kurmaya kıyamadık dallarına olurda ayrılıverir gövdesinden en güzel dalı diye o bekçilik etti çobanların azık torbalarına meyvasını yemekte nasip olmadı hiç birimize işin aslı belki; o da hiç meyvasını sunmadı Taşınbaşındaki taşlı tarlanın, taşlı palamut ağacı ama; ondaki yaşama sevinci, o büyüme sevdası taşın kayanın içinde, sanki bize armağandı eyneli çıkınca, dönüp, oturur, ovayı seyrederdik her kez bilirdik palamutu.. çıkmadık candan umut kesilmez.. “-her şeye rağmen yaşamak, çabalamak illa” diye ümitvar eder, bir ebeveyn gibi hayat dersi verircesine palamut öylesine canlı, öylesine iştahlı büyüdü eseldi , öylesine coşkun irekdi öylesine şevkli, süğgündü ki anam; “-çuvdu , azdı gudurdu bu, havanın gatına bu atıkdı ğetdi, içinden geldiğinden değil de, işte öylesine kimsenin gönlü olmayacağını bile bile bi-balta vurmalı - gövdesine” dedi, ne salıncak kuruldu dallarına ne el sürdük kozalaklı palamuduna ne gövdesine tımılıyla harfler, kalpler kazıdık, ne sevdiğimizin ismini ne de dallarından ayırıp, taşıdık öğün etdik tekelere, ne koç salımından önce koçlara ne kurbanlıklara ne de topal keçiye ama; ne zaman uzun yola, gurbete gitsem ne zaman şoseden geçsem sallanarak, adeta beni uğurlardı, köye dönen yolda beni ilk o palamut ağacı karşılardı.. senli hülyaları olanlar, sana emek verenler var, her şeye rağmen, büyümenden mutlananlar hayat her şeye rağmen yaşamaya değer iste, çabala, savaş, emek ver! “başarabilirsin” seni bekleyenler var dercesine uğurlar-karşılar palamut ağacı anlayabilene yıllar sonra “-ölüm hak, mires helal” diye üleşdirmiş Taşınbaşındaki taşlı tarlayı babam kardeşlerine palamutlu dönüm düşmüş bir kütüğün sehmine sanki başka odun yokmuş, sanki başka işi yokmuş ilk fırsatta kütük coşmuş, hınçla ağaç odun olmuş sanki orda kimse yokmuş, dememiş ki kimse “-kesme!” sakın kesme yaş ağaca balta vuran el unmaz kütükler var hiç birine kervan gelmez, kuş konmaz ..... ..... .... sakın kesme DİPNOTLAR cücük: tohumdan çıkan ilk yaprakcıklar, çimlenme, süğme, filizlenme canı kaçık: ımışık, ılımaya yüz tutmuş kaklık: taş oyuğundaki yağmur suları birikintisi seğirtmek / seğitmek / seyitmek : koşmak finde: fide, fidan, fidancık, şaşırtılacak körpe sebze opsa: övendirenin ucunda, pulluğun çamurunu sıyırmaya yarayan spatüle çonmak: birikmek, toplanmak, yığılmak, örelenmek, üşüşmek, çonalamak: bir şeyin etrafını bir şeyler toplayarak saklamak, çotmak: etrafını (etrafındakileri kesip kırarak) açmak eselmek: büyümek, gelişmek, serpilmek irekmek / irelmek: irileşmek, büyümek, bitmek süğgün: çok iştahlı büyümüş sürgün, şaha kalkmış taze dal, azgın fidan, filiz, çuvmak / çıvmak: azmak, gelişmek, serpilmek, gökyüzünü kaplamak, olağandan fazla ve hızlı gelişmek, sapmak, yaban gitmek, sıçramak azmak(bitki için): meyve yerine büyümeye devam etmek atıkmak: olağandan daha erken ve cüsseli gelişmek gövdesine balta vurmak: azan ağacın çiçeklenip, meyveye oturması için (heyvah der, ömrü boşa geçirmeyen, meyva-tohum-tohur vermeden ölmeyen deye) böyle bir adet varmış tımılı: sapı kırılmış, sapsız bıçak, üleşmek: paylaşmak, üleş: hisse, pay dölüm (dönüm): 40x60 adım 1500 m2 civarında tarla Sakın Kesme: Mehmet Emin Yurdakul RESİM ŞİİRİN KONUSU pALAMUT AĞACI Hasan ÇELİKLİ’ye teşekkürler |
Süper final... Ve final öncesi hayıflanmalarınıza aynen katılıyorum.
Bir tarihte bir zeytinliğe 200 kişilik bir yemekhane barakası yapmam gerekti.
En az 7 zeytini kesecektim. 6 sını kestirdim birini barakanın içinde traşlatıp bıraktım.
Köylülere sordum yaşamaz dediler. Zira, havasını zemin betonu keser dediler.
Dedimki kuruyunca vernikler askılık olarak kullanırlar. Ama o 200 kişi kesmeye kıyamadığımı bilir, olay üçünün beşinin aklında kalsa o da bir kârdır.
Sizin palamuta üzülmemek mümkün değil.Zira el emeği göz nuru azar azar can suyu...
Tebrik eder saygılar sunarım.