sana sabaha ve aşkaruhumuzda yankılanan ses neye aitti unuttum tebessümü boşluğa salınmış çocukların hüznüne bulanmış bir şiirle rengini arayan ne varsa düşüyorken gölgemizin ardına bir yalana inanmak bütün şarkıları yitirmek kadar ağır ne etsen yarımsın artık sırlı sevişmeler bıraksan da bütün camlara düşler içinde bir hicrete yelteniyoruz çöln kutsal ezgisini fısıldıyarak batsın diye süraka kumlarımıza bilsen ne korkunçtur sevmekten vazgeçmek seni ve senden gitmeyi anlatabilmek sana.. hangi çiçeğe su verdiysek bir bahçıvan öldü içimizde mevsimler aldı başını yürüdü kediler yitirdi mırıltısını bir çocuğun alnından bir kadının acılarından öptüm pulları döküldü denizlerin ve kokusu alıp başını gitti güllerin bütün cevapları biliyoruz aslında neden ağladığını bir kadının bir ülkenin neden öldüğünü dağlarda meydanlarda ve neden hazır sevişmeye delice sırtıyla sıvazlarken gözlerimizi sevgilimiz ve biliyoruz üşümelerin sebebini ruhumuza dokunurken kırık dökük kelimeler hüzün mırıldanıyor bize ve sürüklüyor bizi kuytu sevdalara... /bizi en çok kim ağlattıysa onu anladık bizi en çok kim anladıysa onu ağlattık/ anlatamam belki neden yakıştığını mavinin el değmemiş bir tene uçurum bildiğimizde gökyüzünü ve kanatlarını kuşların ama ağlarım en az cizreli bir kadın kadar yani ağlama sesine benziyor insan sığınırken anlamsızlıklara büyüyerek kendi dalgınlığı ve tebessümüyle ölümün ellerinden tutup hayata uzanıyormuş ağladım kendine dolanan yollar aşka her çıktığında en çok gülümserken susuyorum konuşurken değil parklara sığınıyorum yalnızlıktan Allaha bir de ağzımdan burnumdan getiriliyor acının memelerinden emdiğim ne varsa bir imge yakalıyor beni bir el bir çocuk telaşı lunaparklar kadar uğultulu ve derin soluğum kesiliyor şehrin ana arterlerinden geçerken ambulanslar herkes fark ediyor da kimse umursamıyor sevgilim her şeyin kendisiymiş oysa yalnızlık dediğin zehirlermiş herkes kendini an be an ben de ağladım hüznün memesi uzaklaşınca ağzımdan. dudaklarınızda aynı memenin kekre tadı var diye ellerinize uzanıyorum birdenbire bir kavşak gibi zamansız ve kalabalık bendim evet o kendine dolanırken size benzeyen sadık kalıp sabaha ve akşama hatta kuşluk vaktine karışmayıp kimsenin gülüşüne ve dağıtmadan hiçbir dilberin saçlarını ilişmeden sosyalizme hatta kapitalizme dil sürmeden muhafazakar ve mütedeyyin yanlarına bir ülkenin ve bir kadının evet evet bir kadının yaralarına dil sürmeden çokça umutlu haklısınız biraz da ürpererek antetli isyanlar iliştirerek aşka ve kağıda beni seven tüm kadınları severek ve hatta bu ülkeyi de tutup kendi ellerimin terli avuçlarından. |