Günlerin Renklerle DansıBeyaz Pazartesi, yeni bir hafta yeni bir dünya keşfediyor muşum gibi beni sarıyor içine doğru doğrusu kalbim şu sıralar unut yolcusu gidiyorum unutuyorum ... Sarı Salı, sımsıcak avuçlarında bir çocuğun son yediği şeker kabı saklı benim toz pembe hayallerim var diyor inanın bana çocukluğuma yanılmazsınız hiç sonra diyor da diyor inanıyorum kuşkularım keşkelerimle dolaşsa bile içimin güz yangını soğuyor sarı saçlı çocuk konuşunca geçiyor sımsıkı sıktığım elimin acısı ... Mavi Çarşamba, uzaktan gelir sesi duyar mısın bilmem bu nefesi bak işte aşkın ilk resmi asılı duruyor duvarda bir deniz kenarında öyle bir manzara ki bu mavi hep koylarda bizi süzüyor bir kurbağa kaplumbağa yavaşça fotoğrafa giriyor sonra bir baktım ki o da en kenarda gülümsüyor biz bu yeni başlayan hikaye de yeni yeni gülümsüyoruz ... Pembe Perşembe, tozlar yepyeni tozlar kaldırımın tenhalığından kendine pay çıkarıp sen zamirinin gölgesinde bir bakıp semaya üflüyorlar üzerime polyannayı iyi bakıyorum etrafa bir süre o olaydan sonra kısa bir zaman belki olur ve okunur yazılırsa bu tarzda bir roman ... Yeşil Cuma, ruhum ey benim aşk için onca acıya katlanan bir gonca gül gibi açıp sonra solan eşsiz ruhum sen ki ne dağlar aştın bu zamana kadar sen ki ne engin denizlerde boğulurken kendini kurtardın sen ki benim rüyamın gezgini sen ki iç dünyamın sessiz sesi hadi duy artık sensizliğimi ... Kırmızı Cumartesi, çeşme avlularına kırık dökük testi içi hayallerim bir hiç uğruna dökülüyor hüzün kokulu şarkılara bir acı notası iliştiriliyor duyan rüzgarın, uğultu ile eşliği dağları ayağa kaldırıyor dayanamaz bir ölü bile kendi kayıp mezarında belki kalkıp geliyor isyan şefi eşliğinde bir şarkı dinliyor ve tekrar gidiyor vücuduma serin bir kan giriyor şiirim tükenince senin kırmızın benim yaşamım oluyor ... Pazar siyah, bu akşam Ahmet Haşim gibi geceyi seyrediyorum yıldızların yanı başında yollarda kalmış bir dalga kadar yorgun kıyıya vurmuş umutlar kadar durgun yokluğuna alışmış bir el kadar suskunum her bir hıçkırıkta isyanda kendimi dizginleyecek yeni bir diz yeni bir dize yepyeni bir hece arıyorum geleceğe geçit olacak bir tünel arıyorum ama kayboluyorum yüreğinin kapısı öylesine kilit altında ki asla ulaşamıyorum serseri zifiri de ötmüyor artık kuşlar beni sorma nasıl olduğumu bilecek kadar bile kendimde değilim ... hafta sonu ve hafta içi su berraklığında aklımın her köşesi seni dileniyor gelip geçen kelimelerden evvelden ahirden tasvirlediğim bu renklerden gün be gün soluyor her bir zerrem yağmurun şeffaflığında göğe sığınıyorum günlerin renklerle olan dansını izliyorum... (İlknur Karaca) |
biraz daha söz sanatı yapılsa züpper olurdu, bence ama..