Siyah Çığlıkyabancı bu saçlarımdaki eller çok yabancı tanıdık değil hiç bu avuçlar hiç bilmediğim bir diyar gibi bana acıyorlar iki ileri bir geri rüyalara inanarak gidiyorum senden içeri içime çöküşümü görüyor aynalar bana acıyorlar g/örüp g/öreceklerim üç ilmekten öteye gitmiyor mendil kadar bile sevgiyi yansıtmıyor yere attıklarım kalbimden artırdıklarım fazlası hep gözlerine çıkıyor çaldığım tüm kapılar senin gönlüne çıkıyor sanırım ben kalbine girmek istiyorum her ne kadar sen istemesen de her gün arıyorum sonra gül kokan nefesini denk geldiğim denklemler neredeyse bin bilinmeyenli benim de bilip bilemeyeceklerim sadece senli benli bizden de gizli kurduğum cümleler sana karşı duruyor olsa da uykum bir roman gibi seni fısıldıyor gecelerime sinsi sinsi ikindi oluyor beklerken çocuk masumluğuyla koşarken sana yetişkin gururuyla yavaş yavaş ölüyorum sakince mezarlığa girmeyi istemek hiç bu kadar cazip gelmemişti yüreğime ama bunu bile bile de yaşamak yaşamayı göze almak tam bir siyah çığlık oluyor fırlıyor boğazımdan ve ben buna sadece akşama kadar dayanabilirim daha fazlası değil olamaz ki olmuyor da bir keşke şimdi bütün iyikilerimi alıp götürüyor bedenim giriyor kara toprağa ki zaten ölmek en çok aşıklara yakışıyor ya da mecburen yakıştırılıyor yürekler yatıştırılamadığı için böyle oluyor en uzun ömürlü kelebek kadar yağıyor yağmur üzerime bu kuşku bu doku çok yabancı hissedemiyorum bir türlü cesedimin kokusunu bari sen duy son kez sen anla ruhumun son vurgununu... (İlknur Karaca) |
Şiirde güzel söylemler var okuyucu bunu anlayabiliyor bir yerine kadar gayet iyi geliniyor fakat o yerleri yavaşlatmaya meyilli söylemlere göz değince hani 'biraz daha seçip o yerleri ayıklasa mıydı?' düşüncesi oluşuyor.
Yineliyorum şiir eleştirmeni değilim sade bir okurum düşüncelerimi paylaşmak istedim hepsi bu.
Sevgilerle...