sessizlikbırakmışsın kendini bak bugün de halin vaziyetin hiç iyi değil gözlerin sanki derin vadilere saklanmış fırtına öncesi bir sessizliği anlatıyor dudakların desem bin yıldır yağmurun ıslatmadığı bozkırın öldüren kavruk sıcaklığı kokuyor kurak çatlaklarından kaç zamandır sözcükler çıkmıyor. hani kendini anlatsan diyorum, o kuruyan dudaklarından çıkarsan sözcükleri, ıslansa sessizliğin lanetli sofrası ve sonra nakış nakış raks eden o ruhun ortaya çıksa hayat neşelense gözlerine renk gelse ne olacak diyorum. sessizliğine terk ettiğin hayatı tekrar geri alacaktın kim bilir ve birlikte her gün güleceğin insanları var ederken yaşam uçsuz bucaksız umudun düş denizine dönecekti. işte o zaman her şey tıpkı bir bahar gibi yeniden filizlenecekti açılacaktı gelincikler koyak yanaklarından dökülecekti güller yüzünün her tarafından ve sonra nisan yağmurları ile bütün sözcükler umudun şiirini, hayatın bilinmeyen hikayelerini çizecekti. oysa şimdi sessizliğin tıpkı morg masasına düşmüş bir ceset sanki buz gibi bir ölümün gölgesini düşürmüş çoktan ruhuna, vuracak seni mümkünü yok bugün nasıl vurduysa yarın da vuracak... diyarbakır/2014 |