Kırlangıç Ürpermesi"Kıyıların hüznüne sardım kendimi elvedâ deniz..." Yüzsüz bir kırmızıya bulandı düşüm düşmeden önce ölmeden öldürdüm hüznü; yüzsüzdü çünkü her açıldığında kapı, bilip bilmeden izinsiz ve oldukça biçimsiz girip oturdu baş köşelere... Kurudu y/aşım... Sondan başa alalım yaşanmamış dünleri zamanın sarmalında dönsün eteklerimiz yamacında coşalım; siz, biz ve şarap akıp gitsin netâmeli sancılar üflensin sur, dökülsün sırlar... perdelensin gözümüzdeki nûr... Ziyân edilmiş bir yığın karaltı gölgelerden uçurum kanatlı kanatsız cümle mahşer kuşu huşûya yükselmiş sessiz nâralar... koca bir ömrün özeti şimdi denize hasret uçup giden martılar... Hadi kurtul kuşatmalarından dünyana dokun.. bir şehir kur inkârlarından hudutsuz nehirlerde kendinle kavuş... Koş şimdi, bulutlar yürüsün ardından gidebildiğince ağlasın gökyüzü sızalım sonra Sen Özlem Tarhan Mart/27/iki bin on dört |
Bir hüzün bulutu ve savrulan sır'larımız
Bizi, biz yapan düşlerimizin kader ortaklığındandır
Deniz ce martı birlikteliği, ayrılmaz bütünlük söylencesidir
İşin aslını kimse bilmez belki de;
Ağlayan gök tanrıları adına,
Koşarak uzaklaşmak çare değil.
Biz ancak birlikte yürüdüğümüz zaman sevebiliriz Yağmur'u.