İlkokul Öğretmenime
HER ZAMAN SEVGİLİYE, AYRILIĞA, AŞKA, SEVDAYA, HÜZNE ŞİİR YAZDIK.
BU ŞİİRİM İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIFA KADAR BİZİ EĞİTEN ÖĞRETMENİM İÇİN YAZILMIŞTIR. İlk gün çizgi çekmeyi öğrettin bizlere. Yukarıdan aşağıya veya sağdan sola Hiç fark etmez demiştin. Yeter ki kaleminizi oynatın Gün geçtikçe yeni yeni çizgilerle çıkıyordun karşımıza. Bazen de bizim gibi çocuk oluyordun. Oyunlar oynardın bizlerle. Kimimize anne olurdun Kimimize de baba olurdun. Oyun oynarken bir yerimiz yaralandığında ilk sen koşardın. Zaman geçip gidiyordu. Senin saçlarına aklar düşüyordu Bizlerse büyüyorduk Gün geçtikçe boy atıyorduk Ve en önemlisi daha yaramaz oluyorduk. Mahalledeki komşularımız, Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, Bize dayanamazlarken, Sen bize hiç kızmazdın. Bizlere hep sevgiyle yaklaşırdın. Sen bize her şeyi öğrettin de Ayrılığı, ayrı kalmayı, gitmeleri öğretmedin. Şimdi gidiyorsun, belki bu son görüşümüz seni. Kim bize öğretecek sevgiyi, saygıyı, dostluğu... Dizim kanadığında kim koşacak yardımıma. Ayşe’nin, Elif’in, Fatma’nın saçlarını kim örecek şimdi. Ahmet’in kravatını her gün kim tekrardan bağlayacak. Evet sen şimdi gidiyorsun, gözlerin yaşlı bir şekilde. Ağlama lütfen, biz seni hep gülerken gördük. Git ama ağlama, üzülme... Giderken üzülmeyelim diye ’ Çocuklar ben şimdi gidiyorum, geldiğimde çikolata getireceğim sizlere’ demiştin. Biz de buna kanmıştık. Sen gittin, mateme büründü dünyamız. Ne yana baksak senden izler görüyorduk. Yeni gelen İbrahim öğretmenimiz de fena adam değil. Ama senin gibi olamazdı ki. Merak etme bize iyi davranıyor. Ayşe, Elif, Fatma, Muhammed, Mustafa, Ali... Kısacası hepimiz, her gün müdür beyin kapısındayız. Olur da bizim sesimizi duymak istersin. Olur da ararsın bize ulaşamazsın diye. Biliyor musun? Nöbetçi koymuştuk kapıya. Olur da ararsan bize haber versin diye. Yıllar nasıl geçip gitti, hiç bir şey anlamamıştık. Sensiz, geçen tam beş yıl vardı. Seni unutmak mı? Senin anılarını silmek mi? Bunlar imkansızdı Öğretmenim. Hepimizin bir inancı vardı. Bir gün şu kapıyı çalıp içeri girecektin. Çünkü sen söz vermiştin bize. ’ Çocuklar ben şimdi gidiyorum, geldiğimde çikolata getireceğim sizlere’ Sen sözünü tutardın öğretmenim. Sen asla yalan söylemezdin. Yalan söyleyeni de sevmezdin. O gün senin gidişinin beşinci yılıydı. Herkes sınıftaydı. Dersimizi dinliyorduk, notlarımızı tutuyorduk. Bir ara kapı çalındı. ’Yine yan sınıftan tebeşir almaya gelmişlerdir.’dedik. Kapı hafif hafif aralanıyordu. En önde oturan Ayşe ve Elif birden ayağa fırladılar. Göz yaşlarını tutamadılar. ’Öğretmenimmm’ sedasını işittik bir anda. O an bütün herkes gözünü kapıya yöneltti. Ve sen gelmiştin. Sen beş yıl sonra gelmiştin. ’Bizleri unutmuştur’ dediğimiz o günlerde Bir anda çıka gelmiştin. Hepimiz sana sarılmıştık. Tek tek elini öpmek için sıraya girmiştik. Bu arada sen de sözünü tutmamış değildin. En kaliteli olan çikolatalardan getirmiştin. Ders kaynamıştı olsun. Yeni öğretmenimiz seni ne çok kıskanıyordu. Gözlerinden okunuyordu bu. Gün boyu bizlerle oynadın, derse girdin... Yine dayanamadın gittin Ahmet’in kravatını bağladın. Bizler büyümüştük, yaşlar 16 olmuştu. Senin de saçların dökülmüştü. Yüzünde kırışıklıklar oluşmuştu Olsun sen böyle de bizim Öğretmenimizdin. ’Artık gitme zamanı geldi çocuklar’ demiştin. Yine gözlerimiz doldu. Ama sen bizi unutmamıştın. Giderken ’ Çocuklar merak etmeyin şimdi gidiyorum ama tekrar geleceğim. Sizlere çikolata getireceğim’ demiştin. Sen söz verdin ya muhakkak gelirdin. Şimdi hepimiz üniversite okuyoruz öğretmenim. Ama halen seni bekliyoruz. Hadi çık da gel. Çikolata getirme, ama gel. İlkokul öğretmenim Ali Kılınç’a armağanımdır. Belki şimdi vefat etmiştir. Belki de yaşıyordur. Yıllar geçti ama ben ilk 4 yıl bana öğretmenlik yapan o büyük adamı unutmadım. Çok dayağını yedim ama asla unutmadım. İbrahim Halil ÖZLÜ |