MEYEMSonundayım ocağın. Şubat, Balıkçı edasıyla savururken oltasını mevsim denizine, Soğuklar şahit oluyordu ocağın ölümüne. Oysa daha dün şuracıktaydı esen yelleri, Tenimdeydi. Ve bir o kadar sen kadar ürkek esintili, Sen kadar mağrur, Gözlerin kadar siyah tonlu günleri. A benim gözleri nar ağacını andıran gidenim, A benim varlığıma haram kılınan hayırsızım. O şehrin ışıkları nice güzel sanarsın gülüm, Sanma. Kıskanma evliliğine şahit o şehir, Tebessümünü söker mi çehresinden? Toprağına gömmez mi huzrun baki fidanını? Düşlerimi o şehirden sürgün etmelisin. Bir bohça hazırla, içinde nice düşlerimin varlığı. Gülüşünü de isterim. Gözlerinden sök yaşını, Yanaklarını ıslatan her bir damla bohçamda olsun isterim. En üstte gülüşünü koy, Göz yağmurlarının altında ezilmesin. Ya da Ya da boşver bohçayı. Saçlarını bağışla bana. Saçlarını "senden" bana sürgün et. Gittiğim onca diyarda saçların bana kalsın. Çivilerim kokusunu burnuma mıh gibi. Canım acırsa ses etmem. Yemin ederim "sen" dilemez kalbim bir daha , Sendelemez. Yokluğunun paslı çivisini batırdın sen yüreğime. Ben artık "sensizlik" kadar paslı’yım. Roman sayfaları arasında unuttuğun bir gül yaprağınım. Unutuldum akl-ı selim gidişinde. Ey adını geleceğime taşıdığım sevdiğim; Geçmişin hangi zulmet odasında bana işkence ediyorsun? Neden sevdam seni bu kadar acıttı da, Geçmişin karanlığına gömdün ? Oysa ki , Ben senin geçmişinde kuru bir gül olarak kalsam da, Adının ağırlığını doğmamış kızımın omuzlarına yükledim, Meyem’e. And olsun ki, Kızımın ayet gözleri, Senin hafız yüreğini anımsatacak. And olsun ! |