Su 2) Bir Gün KöydeBir Yaz Günü Köyde.. elimi uzattım, sabahları Yeni Camideki kanada kavağında cıvıl-cıvıl ötüşen serçeler parmaklarımda, yemler-sularım hayırlı sabaha dualarımlayım… kuşluk vakti, ot ayıklamasında, afyon çapasında bayır tarlalarda eynel çıkarım köpeklerinden gocunduğum toz bulutuyla eve dönen koyun sürülerinin çan sesleri kulaklarımda dinlemeye başlarım bir huşu bir huzurla gözlerimi kaparım ovada; nasırlı elleri çapalı karık açıp, fide dikenler kökenleri seyreltenler, yatıranlar, kovayla su çekip; cansuyu verenler, ipli kovayı kuyuya sarkıtırım sizlerle çabalarım harımlarda; karık açıp göğeriyle toprağı yeşertenler domates fidesi kokunuz üzerimde su göllenir domates karığına çeviririm bibere, bosdana toprak kanasıya sularım, cırt firengi tuza banarım yeşil soğan, taze marul, tere çökelekli çomacım bağlarda; çelenlere çalı taşır, omcayı budar, bele yeklenirim tarlalarda çarşaklara taş yığarım harımlarda kazma-kürek sallarım, ağaçlara kireçli göktaşı, meyvelere ilaç atarım, burnumu tutarım tomurcuklar patladığında, taze yapraklar, dalları sardığında, ıpıl ıpıl esen yelde hışırdayınca su, arıkları doldurduğunda, çamura batarım, çaresizliğime gülüşünüzü duyarım ağaçlar meyveye oturduğunda, al düşüp ; ala çakır olduğunda, günden yannı kızardığında sulu meyvelerin sizler adına, sizlerden fazla sevincim sizin iştihanızla yerim sizin adınıza koklarım tadarım, doyarım... kıvanç dolarım.. üzerimde bıtırağı taşlı tarlaların ellerimde sarıbaş dikenin yarası benim gözüm seçmez der, çıkarır verir, yağlığının ucunda anamın “çatal iğne” ile uğraşırım ağzımda tadı acımığın çiçeği götünde bostanın, ermemiş kayısının dişlerim kamaşmakta, yalanırım, susarım, suya kanarım öğle sıcağında; harımlarda, elmalıklarda çalışmaktan dönen yorgun bedenlerin ter kokuları burnumda köprüyü göze alamam, Çıkrıklı Kuyudaki söğüdün gölgesinde yol boyunca iki beşlik bozmaya; yoldaş umarım köye dönen herkes yoldaşım yol yokuşunda yanar ayak altlarım yol kıranındaki çalı gölgelerine sığınırım soluklanırım, karşıdan gelenin selamını alır heybedeki ılık suyuna bin razı gelir, içmeye değil ikrama, dostluk.. hikmeti suyun “Allah bin gatından ırazı olsun” suya kanarım, esenler, uğurlarım, köye tırmanan yolun kıvrımlarını dar dönerim yaz sıcağından gün yanığı tenim.. adımlarımı açarım sadece nakaratını bitliğim türküler mırıldanırım umutlu, sevinçli, heyecanlı ıslık çalarım. yaşama sevinci dolarım çalılardaki cırcır böceğinin nağmelerine Dereyurttan ıpıl-ıpıl esen yelde üşüyen terimle, Zırtlantepede serinlerim o sıcakta serin taşa oturduğumda ciğerlerime derin bir nefes çeker, soluklanırım yaşadığımı anlarım, canlanırım.. önce Kolandaşta, sonra Payamdaşta yankılanır ıslığım çobanaldatanlar oynaşır çalılıklarda uzakta Güpyerinde birileri görünür susarım, hülyalara dalarım ayakları sürçülen eşeğin nal sesleri.. yencile-yencile.. palanının önüne kadar gelmiş adam yuları da tutan deynekli eliyle selam verir geçer gider eşekli uğur ola, uğur ola hayır dualar alırım hayır diler dualarım kırmızı topraklı tepenin tek ağacı andızda ötücü bir kuş, durup dinlemeye bayılırım, utanır, susar, oynaşır, başka dalda öterek kese’den tırmanıp çalılık, sığır yolunu, severim mor-küpeli yakı otunu boz topraktan köküyle gelir mübarek koparmaya kıyamam koklarım… huzur dolarım derin bir soluk alınır Akgediği dönünce eşekler bile rahatlardı, nedense uzaktan da olsa köy görüldüğünde Topraklıktan gelen Yenisuya uğramış ya her çeşmeden ikram bin derde deva ezan duyulur olur Bey Mezarlığının karşısında başka bir dünyadayım bütün gelmiş-geçmişlere dualardayım, ne kaldı şurda ekinlerin yolunmasına yeni komşuluklar yaşanacak her bir tarlada harman yerlerinde ordan burdan horozlar öter, sokakta oynaşan çocukların cıvıltıları ağlamayan çocuğunu ünnemekte anaları Arpalıkta çakılı eşekler Topsahasında eski anılar, sövüşenler, dövüşenler çelme takanlara çalım atarım gülümseten kavgalar yaşarım.. hala kulaklarımda taşlı tarlalardaki orağın sesi ıslak heybenin serinlettiği testiye destek yapar dizimi kana-kana içsinler diye kalaylı tasla kölgedeki bastırıktan eynelde soluklanan rençpere su taşırım çalkalar, yerleri de sularım.. sağ elim göbeğimin üstünde, el-pençe divan durup beklerim "-ömürlü ol" denilmekte ömrüme ömürler katılmakta yaşarım, dualarınızla yaşarım.. yaşadıkça.. sizi anarım öğle sıcağında iki öküzün peşinde Çataldepeden, Söğütlüye belimde taze peynirli azığım ağabeyler belden aşağı muhabbetlerde akranlarımla oyunlardayım, haksızlığa gelemem ağlarım Keçiyatağında gölgelenen keçiyi, sağılırken, helkeyi devirmesin diye sakalından tutup, tuz yalatarak kandırırım baskın bir siyek kokusu ortalıkta burnumu tutarım sabırsızlanırım.. birkaç kişi derme-çatma bir masa etrafında kim nerede nasıl.. kim hasta herkesten, herkesten bahsedilir her gelen selam verir.. ilk gelen çay ısmarlar herkese param nasip olur kahveciye “ziyade olsun” derler para üstü masada bekler ilk gelenle tekrar çay ısmarlarım yudumlarım.. köyiçinde herkes, birbirini selamlar hal-hatır sorar diğerlerine herkes birbirinden haberdar öğrenir, hastalara koşarım ellerini tutarım ilgi-ikram izzet kolonyalı ellerimi yüzüme çalarım derin bir nefes alırım efsaneleşmiş dertlerini dinler acil şifalar diler hayır dualarını alırım gurbettekilerini sorarım ne güzeldir insanları köyümün her biri gözümde tüter köylümün köyde olmak vardı şimdi köyde ve çocuk hani taa.. bir ömür öncesi.. varsın beni gene oyuna almasınlar köyden kurtulmak adına okuduk bizi şehre de almadılar heba olan ömrüme yanarım.. yanarım.. yanarım! Resim Mehmet armağan SARIGÖL DİPNOTLAR: gocunmak: çekinmek, telaşa düşmek karık: emen, sebze sırası, sulamanın kolaylığı için çizgi halinde devam eden çukurluk köken: bostan (kavun-karpuz-salatalık) fidanı göveri: sebzelik, zerzevat göllenmek: su birikmek karık: emen, sebze fidanlarının çizisi bosdan / bostan: hıyar, salatalık, badem yeklenmek: ayakla hamle etmek ark, karık, sebze çukuru al düşmek: meyvelerin ermeye meyillenmesi ala çakır: tam olgunlaşmamış acımık : katırdüğmesine benzer boz yapraklı, pembe çiçekli bu ota bokunduktan sonra elinle nereye dokunsan acı bulaşır, ne kadar yıkasan da bu acı ha deyince elinden geçmez, ama yediğin her şey acılaşır. ıpıl-ıpıl: ılgıt-ılgıt, efil-efil, serin serin esmek yakı: vücuda sarılarak, yapıştırılarak, sürülerek uygulanan deva umulan doğal bitkiler gelmiş-geçmiş : dünyaya gelip ahrete gitmiş olanlar, ölmüşler kölge : gölge, sundurma, kaydırma eynel (eğner): ekin yolunurken tarlada bir karar yolunacak yer, birkaç kişi bir araya gelerek aynı yönde yolmaya devam ederler rençber: ırgat, çiftçi, topraktan geçinen siyek: hayvan idrarı, döllenme döneminde koç ya da tekelerin salgıladıkları, ağır idrar kokusu |
köyiçinde herkes, birbirini selamlar
hal-hatır sorar diğerlerine
herkes birbirinden haberdar
öğrenir,
hastalara koşarım
ellerini tutarım
ilgi-ikram izzet
kolonyalı ellerimi
yüzüme çalarım
derin bir nefes alırım
efsaneleşmiş dertlerini dinler
acil şifalar diler
hayır dualarını alırım
gurbettekilerini sorarım
MERHABALAR GÖNÜL DOSTU İNSAN ;
YOKTUM UZUN BİR (on gün..) SÜRE..GRİP DENEN İLLETİ SONUNDA BEN YENDİM VE SİZ DEĞERLİ DOSTLARA KAVUŞMANIN MUTLUĞUNU TADIYORUM..FONDAKİ RESİM BAŞTA OLMAK ÜZERE NE ÇOK ŞEY VARDI BANA HİTAP EDEN..HOŞ GERÇİ BU KALEMİN HER CÜMLESİ YİTİK YAŞANMIŞLIĞIMIN HAYALİ RESMİ GİBİ YA..ÇOK GÜZEL VEDE ANLAM YÜKLÜ BİR DUYGU PAYLAŞIMIYDI ....
YÜREĞİNİZ VEDE KALEMİNİZ DERT GÖRMESİN..YÜREKTEN KUTLARIM ..EMEĞİNİZE SAĞLIK .
SELAM VE SAYGIMLA