Çıkıp gelsen de daha'da yalnız olurdum inan . . .
Islak kaldırım taşlarına vuran sokak lambaları altında yüzüm gittiğin yöne dönük, yürüyorum ... Sigaramın dumanı esen rüzgar’dan kaçsada gözlerime,
etkisiz artık kuruyan gözpınarlarıma ... Tam olarak ne hissetmem gerektiğini bilmeden, kenti ardıma alıp, kalabalık yalnızlıklarımın üzerinden geçiyorum ... Attığım adımların, yürüdüğüm yolların sonu yok, hissettiğim duygularım bir anlamı bile yok ... Yıllar önce kaybolduğum ormana tekrar düşmüş gibiyim... Ceplerimde senden kalma aşk kırıntıları, yanımda kırmızı papuçların, boğulduğum şehirde nefes almamı sağlayan kokunun üzerine sindiği kıyafetlerin ... Dokunamadığım anılarım var yanımda, hiç sevmediğin, ve benim yollarını beklerken hep ıslandığım o yağmurlar yağıyor şimdi üzerime, sırtımdan omuz başlarıma değin ellerinin izi ... Üşüdüğümde sarılamıyorum artık, el’e uzattığın ellerine .! Uykunun en tatlı geldiği ve sarılıp sırnaştığım göğsünde de uyuyamıyorum ... Kahretsin .! Bir gürültü, bir çığlık var içimde, sessizce ... Her adım atışımda biraz daha artıyor, normalde kendime bile söylemekten çekindiğim korkularımdan sıyırılma çabalarım, el yordamıyla yokluyorum, yüreğimde ki yokluğunu ... Şimdi kendi kendime yenmeye çalışıyorum, aynalarda yansıyan yüzümün yadırganmışlığını ... Rüzgar, seyrekleşmiş saçlarımın arasından geçip gidiyor, ayaz’a meydan okuyor parmak uçlarım ... Biraz daha dağılıyor saçlarım, az daha çirkinleşiyor yüzüm , korkuyorum ... Öyle güzel terk ettin ki; seni sevmeye kendimi mecbur hissediyorum ...! Sonradan farkına varıyorum ... Yokluğun bende öyle yoğun .! Yokluğun bende öyle kalabalık .! Yokluğun bende öyle derin .! Endişelerim hep bundan... Pazar sabahlarını sevmezdim ben ... Aslına bakarsan, senin benimle ilgilenemediğin hiçbir günü sevmezdim ... Düşün ki yokluğunda her günüm pazar .! Düşün ki , her günüm kalabalık .! Ama nafile ...! Biz yokuz.! Ondan bunca kalabalık. Çıkıp gelsen de daha’da yalnız olurdum inan . . . |