Ellerin Sıcacık Bir Kuşu Kaçırdı Göğe
dağ mı desem kumsalı mı
labirent dedim onu baş aşığı döktüm sanki arasından ırmaklar akıyordu ve oraya deltalar kurmuşlar ah benim sarhoş başım başımın üstünde bekleyen heyecanlı çocuk soruyor sen şair misin kapının önünde kediler bekliyor baksana ışıkların kapısı kadar büyüyor ağzın bir şey atsana çok çabuk değişti kömür yakalı bulutlar sen üşüyordun gözlerin bana kadar geldi aldım savurdum onları kırların beyaz yatağına sustun bir kaç dakika kirpiklerin kapandı hangi duaydı bilmiyorum ellerin sıcacık bir kuşu kaçırdı göğe kaç kişiydik bilmiyorum bakıştık ıslanarak öyle uykusundan uyandırılmış afal şarkı basit bir söz uçtu ansızın biz bize gelsek yalanlar açar kemiklerimizde kucaklanır büyürdük sevgi vermez kaybolurduk kim kimi hatırlar ölürken kim kimi sever açık kalmış bir ışık var mı diye geceye kalkan o beyaz dansın arasında seni hatırlamış olmak karşıda bir pencerede büyür gölgen hep ansızın adına karışan anlatsam susar saatler su içmeye giderim yalın ayak balkonda kısacık bir korku dikilir arkama lambaları söndürüp ayaklarını uzatan yeni hayallere uğrasam o kadar çok şey yansır ki kulağıma inanmam da ağladığıma duvarın altında eşyaların kokusu terim emeğim bahçem bir türlü uyuyamam kendimi nasıl kandırsam aklın sofrasında hızlıca giyinir kartopu atarım geri gelir bir kardan adam bir de buğulu koca bir dağ susasım gelir sensizliğe sarılmaya. |
anlamadıkça uzayan yollardaki güzellikleri seyretmenin ve sevmenin adı olsun da kötülük..
kendimi kandırmaya, inandırmaya ne lüzum
ben zaten kötü biriyim...