yoksulluk korkusuyla ömrü servet peşinde harcayanda gördüm...
birikiyormu sevda dedigin
yoksa erteleniyormu baska zamanlara seziliyormu onceden yoksa surprizlerimi seviyor bu ruh hali.. ne kadar canımı yakmalısın? yada ne kadar içime cekmeliyim seni derin bir iç cekip ne kadar icimde tutmalıyım seni... ne kadar ömrü kalır bir aşkın dizlerinin üzerine dustukten sonra hangi muayeneden sonra anlar doktor? ve hangi doktor saygı duyar acı ceken bir askın ötenazi hakkına... referandumamı gitmeli yoksa artık insan kendi basınamı almalı bazı kararları kendini attıgın yerin kamuya ait olması ettiğin intihardan kamunun sorumlu olmasınımı gerektirir? yoksa kamunun cokta umrunda değilmidir senin oraya cıkma nedenin... bunun bir durdurma düğmesi olmalı... incecik kagıtlara yazılan intihar notları makdülün sonkez elini uzatmasıdır hayata ama genelde ya uzatılan o kadar yakın değildir yada kendini attıgın yer yazılana yakın değildir.. nerden bakarsan bak her ikili aşk intiharında bile en cok sevdigni öldürmüyormu insan..? kişiselleştirilen bir dunyada baska bir iklimi özlerken senin, benim olman kadar yakındım kamuya mal edilebilecek bir intihar girişimine... oysa ne ben o kadar cesurdum nede sen o kadar caresiz biz olmayı bıraktıgmızdan beri iki yarım katolik gibiyiz tabulardan kurtulamamıs icimizdeki gunahların sehvetinden birer birer duyumsadıklarımızı idam etmiş... uzun zamandır tellerine dokunulmamıs bir gitarın akort edilirken cıkardıgı seslere tahammul sınırlarımzı zorluyoruz ne sen tutuldugum küçük kız cocugusun nede ben incecik kagıtlara kelimeler yazan şair... ne yazdıklarım yakın sana nede sen yakınsın içimde kendimi bıraktıgım boşluğa... |