hoşçakal sevgilim... hoşçakal arkadaşım...
çoktan kaçırmıştım
köprüden önce son çıkışı... içimdeki bu suçluluk kime karşı? insan kendini mahküm edebilirmi beni yargılamana izin vermek beni terketmene içimi rahatlatabilir mi? zafer kazanmış bir kumandan gibi fethederken tek tek tüm camdan kalelerini nasılda kapılmıştım hırsımın şehvetine oysa kime karşı savaşıyordum dudaklarımın kenarından süzülürken salyalarım aç bir hayvan gibi kime saldırıyordum? evet kazandım ben hakettim bunu ! ruhunu avuçlarımın arasına alıp kör bir münafık gibi yerine koyarken kendimi tanrımın yerine neyi yaratma cürretindeydim? daha ’ben’ bile olamıyorken... nasıl tutabilirdim seni? karşılık bile vermiyorken tüm saldırılarıma... şimdi bitti işte ne hevesi kaldı nede şehveti hiç bitmeyecek gibi sonrası yokmuş gibi yaşarken koynunda en koyusundan geceleri bitti işte emekli olmuş bir savaş gazisi gibi içki sofrasında hatırlarken miş’li geçmiş zaman zaferlerini sıyrılıp süslü üniformalarından tek başına huysuz bir ihtiyara dönmek gibi... şimdi senin için yazıyorum bunları senin için burdayım... sen nasıl yanıyordun ya bir sözüm için gecenin bir yarısı soluğumu hissetmek için dudaklarının arasında nasılda ağlıyordun bunu az önce farkettim... benim zafer sandığım senin gönüllü teslimiyetinden başka birşey değilmiş.. benim kazandım diyerek sarhoş olduğum senin en içten halinle fethedilşinmiş... benim için yanıyordun sen, ben ise yakmak için türlü bahaneler ararken... öperken güzel dudaklarını ellerinin arasındayken huysuz aklım paylaşırken yatağını, hayallerini bu kadar içindeyken nasılda göremiyordum nasılda uzaktan bakıyor anlayamıyordum kalbime dokunurken ruhuma dokunurken yeniden şekil verirken içimdeki varlığa hayatımı değiştirirken bağlarken beni hayalini bile kuramayağım kadar güzel bir hayata öyle sarhoştum ki zaferlerimle çok geç anladım nasıl alıştığımı kokuna tenine varlığına... hoşçakal sevgilim...arkadaşım...tek |