yatırılmayan kuponSiz beyim, uzun zamandır saatlerden bahsederken rastladım size. Ansızın içime girdiniz, kokum sizin, renksiz şu heyula. Aylardan ne ise, hiçliğe yürüyelim. Zaman henüz açıklanmayacak kadar çıplak yaratıcısı kucağında. Benliğe dolan çakmak gazı, elinizi tam şurada tutunuz… Bu şirkin sonunda zamandan kovulacaklar listelenecek, Fişlenmekten zevk duyarsınız, fişlerimizde meşhur ama nerede sevgiye dair bir fişçik! -Işık süt içerken, sevemedi babasını ya da Ali top atarken, saramadı annesini. Ya ben, çırpınırken delideniz, yüzdüremedi kucağında aşkı. Yüzyıl önce yaşamadı bu kadın; adı sanı adresi boyu endamı saçlarının rengi gözlerinin çalısı, bilmem daha neler bilmek isterdiniz… Siz bildiğinizle meşhur, tanıdık mı bu nota? Nasıl da mahmur basıyorsunuz kornaya, arabanız kaç model, kaç kadın bindi o arabanın ön koltuğuna? Haftalar direnmeye razı tutulmadan çetelesi, ya aylar, ayrılıkların tadını nasıl da biliyor. Bu kadar ayrı durmamalı Ocak ile Aralık! Biri kapıda bekleyen ağlak bir kadın, diğeri pencere kenarı müsveddesi bir şiir. Şiirler bilmiyorlar insanı, insanların onu bilmediği gibi, akıp geçen bir an, zamandan bahsedilirken, Kar beyaz zannederdik biz aşkları, ne alaka beyim, ağlatmadan eskiyi Şimdi uzaklarda, zayıflamış kelimelerin yeşillenmiş hasretiyle kalbin gömülü olduğu ruhlar taşıyoruz ne acı, bir stadyum büyüklüğünde düşüyor meteor başımıza başımıza başımız acımıyor, tırnak makaslarıyla doğranmış kalp bu içimiz acıyor, başımız sarhoş itler öksürüyor tren rayları etrafında bronşitten ölen görmedin mi şimdiye değin ben çitlerin üzerinden atlayıp dağılan kızlar biliyorum sen mermi diyorsun aşka, aşk da neymiş beyim hasta bir kuruntunun hiç akmayan balgamı bu farkındalığın zatülcenp, hisler ayyuka ayaklarım birbirine dolana dolana zaman bu, Orhan Veli gibi ölmekten korkuyorum henüz içmemişken akşam çayını gamsız, kedersiz bir sıcak muhabbetle kadın karşısında Camlara vuruyorlar, camlarımı kirletmesinler beyim Porselen çaydanlığın dibi görünüyor, kirletilen ellerin dahi ilacı su, Ya bunca tortuyu çözecek kıyamet, insanı var eden damla kadar mı? Geceyle birlikte burçlarında hasret parmak izlerini bırakmış askerlerin anısına çalan şu it Avazı çıktığı kadar hıçkırıyor beni ciğerlerinden. Yine de mütebessim evreden çehre kırılgan bir çiçeğe diz büküyor kilit vurmasınlar diline şu hasedin, bırak kırılalım kapı sesine uyanan kedilerin mayışıklığı üzere ben nefret ettikçe büyüyoruz, senler haricinde adlarınızı bilseydim daha memnun kalırdım çin vazosu olmaktan var edenler nasıl da biliyor yaralı yüreğe işemeyi iki şey çıkıyor, geride infaz edilmeyecek biri gözlerim diğeri ayaklarım |