esip geçen rüzgarlara ağlayamadığımız vakitlerdi...
komşu ülkelerden gelen yağmurlar başka bölgelerden gelen fırtınalar tüm bu yağmur ve fırtınalarda hapsolan bizler...
dünden kalanların soğuk rüzgarları esiyordu pencereden...
korkuluksuz bir yalnızlığı aşmaya çalışan bedenlerdi kristal ayaklı köprünün üzerinde yürüyenler "en azından onlar deniyor" demişti babam neyi denediklerini bilmiyordum çocukken...
tüm nakarat sözcüklerinin fazla ekolu oldukları için müziklerinin kısıldığı bir dönemi gösteriyordu takvim uçurtmaların gölgesine kızılıp başka göklerde uçmaları için zorlandıkları zamanlardı hiç uçurtmam da olmadı bu yüzden...
tüm sıradışı fikirlerin yere çaıklması gerektiğini düşünen kitlelerin ardına takılp giden suretlerdik ve tüm iyileşecek yanlarımızı bir hastane de bekletiyorduk bohem yaşantılar minimalist yaşantılarla kapışıyordu kazanan belirsizdi bu kaosta...
Ve ben plakta Ella Fitzgerald dinliyordum kendi karyolamda Modern zamanlara açılıyordu görüş saham lastik çizmelerin arşınladığı yolu artık postallarla gidebiliyordu insanoğlu naylon poşetlere üfleyip balon yaparak sakız gibi patlatma modası vardı mesela Sinemalar renklendikçe hayatlarımız renkliliklerini kaybetmeye başladı ekran soluklaştı işte ne olduysa o zaman oldu
tüm bit pazarlarına nur yağdı unuttuğumuz tüm eşyalarımız antikacılarda nadide eserler olarak yerini aldı asıl antika olan düşüncelerimizdi
Ve onlar da çoktan bir antika dükkanındaki aynaya sığınmıştı...
sonra sevindik çocuklar kadar sevindik hallerimize bir oda dolusu yalnızlığı çivilemiştik iliklerimize billur kulelerde oturur olmuştuk şimdilerde...
her yer çok bilenlerle dolup taşıyordu ve aynadan geçen en son yüz de biz değildik artık penceremizden esen yellerin hat ti hesabı yoktu tüm kelimeler fazla kullanılmaktan aşınmıştı şairler, yazarlar malzeme sıkıntısına düşmüşlerdi...
modern zamanlardı işte... ve o zamanın içine sığamayan bir kolu, bir bacağı dışarıda kalan insanlara rastlanıyordu sokaklarda
ama kimsenin alarm zili yoktu ve radyolar hala bozuktu frekans daralmasıydı
kendini melek sanan kadınlar kanatlarının olmadığına aldırış etmiyordu dudaklarında kırmızı bir tat saça saça gülen insanlarındı zaman üzgün insan sayısı gülenlere fark atıyordu hiç bir şey anlamayan çocuklar gülüyordu sadece...
zambak mevsimiydi ve sadece zambaklara bakıyordu kadın sarı zambaklardı zamanın eteklerinde ve sabahın tüm çiğleri zambakların üzerinde...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Antikacı dükkanındaki ayna şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Antikacı dükkanındaki ayna şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Nitelikli, kapsamlı ve düşündürücü bir anlatım... Antika eşyalar arasında dolaşır gibi oldum antikacı dükkanında; Ne çok şey canlandı zihnimde... Duyguların farklı betimlemeler ve imgelerle anlatılması insanın şiir okuma hazzını artırıyor... Kaleminize teşekkürler.. Selam ve saygı ile...
“ korkuluksuz bir yalnızlığı aşmaya çalışan bedenlerdi kristal ayaklı köprünün üzerinde yürüyenler "en azından onlar deniyor" demişti babam neyi denediklerini bilmiyordum çocukken….”
“Yağmur ve fırtınalarda hapsolmak…” Göşyaşlarıyla boy ölçüşen hırçın zamanların cinneti ! Ancak bastonunu kırabilir ayakta ki bir insanın Oysa sırtın hala yaşamdan destek gördüğü unutulmasın…
Hayat, Sinema, Ve renkler… Yeni yargılarla, yeni değerler İnsan gelişene dek, köprü altından çok renkler geçer Yeni yargılar, yeni değerler de bir gün eskirler İster istemez seni de peşlerinden sürüklerler…
“Antikacı dükkanındaki o ayna da” Üst üste, alt alta, Öykü öyküye,anı anıya, roman romana, Ve bir birlerinin ömürlerinin üstüne basa basa, Bozularak, kırılarak ölüme çalım ata ata, O dükkan da, eskisinden daha mutlu yaşarlar !... Zaten “Antikacı dükkanı’nın” kendisi dev bir sihirli ayna kadar ! O dev sihirli görüntünün içinde tomar tomar neşeler, acılar Gelip geçen, Ve gelip bir türlü geçmeyen hediyelik yalnızlıklar, O “Ayna’ya” “Sığınan” paslı anılarla birlikte ölüme meydan okurlar !...
Yaşamda ki ruhların ucuzu var,pahalısı var Ama antikacı dükkanına düşen her ruhun değeri misli misli artar Ucuz yaşamlar ancak orada daha pahalı bir ömre ulaşırlar. Antikasal rüşte ermiş eşyalar, elbet antikacı dükkanında teşhir edilirler Kendileri satılıktırlar ama, ruhları ilk sahiplerine aittirler “ANTİKA” bir yaşamın soluk alıp vermesine eş değerdedirler. Kırılıp ölselerde sahiplerinin sırlarını asla kimseye vermezler… Unutulmasın ki, Yoktur ama onların dilleri, Bence canlıdır “Antika” gibileri !...
Yer yer “Bohem” zik zakları çizip, Değişik renklerde ısıtıyordu insanın içini lirik şiire gelince Kaptırıyordun ruhunu şiirin derinlerine girildikçe Başladın mı sindire sindire, Çalıyordu cümleler seni kendine ! Sen de bıraktığı ruhsal renk, Tatlı bir sersemletmeyle bırakıyordu seni sen de…
İyi ki okudum diyorsun, Okuduktan sonra birde. İyi ki var diyorsun, sevine sevine ! Sayın, Maide !....
Bizler de; Kutlarız, Yüreğinizi de ! Kaleminizi de !!!...........
Onatça tarafından 11/30/2013 9:00:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
teşekkürler ederim hayatta eskimeyen pek çok şey var ama biz hep eskimiş olanlara takılıyoruz sanırım o yüzden antikalar bunca değerli sağolun değerli şair saygımla...
Güzel bir şiir ve güzel bir fon müziği dinleyip okurken rahatlıyor insan kutluyorum usta kalemi Yüreğine kalemine sağlık Yürek sesin susmasın _____________________________________________________Selamlar
geçmiş zamana hüzün dolu bir yolculuktu. şimdilerde antikalarla kendimizi avutur olduk. lakin çoğunluk yeniye doğru hızla koşmakta, antika ruhlar bakıyor antika aynalara... insanların dünyası böyle işte. geçmişle yaşamak, veya geçmişi hiç düşünmemek kaleminize sağlık
ama kimsenin alarm zili yoktu ve radyolar hala bozuktu frekans daralmasıydı
kendini melek sanan kadınlar kanatlarının olmadığına aldırış etmiyordu dudaklarında kırmızı bir tat saça saça gülen insanlarındı zaman üzgün insan sayısı gülenlere fark atıyordu hiç bir şey anlamayan çocuklar gülüyordu sadece...
zambak mevsimiydi ve sadece zambaklara bakıyordu kadın sarı zambaklardı zamanın eteklerinde ve sabahın tüm çiğleri zambakların üzerinde...
gerçekten de geriye dönüp baktığımızda bir çok düşüncemizin antikacı dükkanındaki aynalara gizlendiğini fark ediyoruz bu gün... ve dünden bu güne bir düşünce hep duruyor aynı yerinde... keyifli bir şiirdi okuduğum hele ki muazzam bir müzik eşliğinde... tebriklerimle şairim
kendini melek sanan kadınlar kanatlarının olmadığına aldırış etmiyordu dudaklarında kırmızı bir tat saça saça gülen insanlarındı zaman üzgün insan sayısı gülenlere fark atıyordu hiç bir şey anlamayan çocuklar gülüyordu sadece... ZAMAN İÇERİSİNDE HEP GÜLÜMSEMENİZ DİLEĞİYLE, GEÇMİŞ ZAMANI BETİMLEMENİZ, ŞU AN Kİ ZAMANI MUKAYESE ETMEMİZE DOLAYISIYLA YARGILAMAMIZA YARDIMCI OLDU. TEŞEKKÜRLER.
Antika eşyalar arasında dolaşır gibi oldum antikacı dükkanında;
Ne çok şey canlandı zihnimde...
Duyguların farklı betimlemeler ve imgelerle anlatılması insanın şiir okuma hazzını artırıyor...
Kaleminize teşekkürler..
Selam ve saygı ile...