SAKLI YALNIZLIK......susuyormu/sun....? bakarken görmediğin bir yerdeyim romatizma ağrılı rutubet boylamında hiç taarruz etmeden bilinç altına kavrayabilmek için kaybettiklerimi günebakan bir seste izlerim.... eski bir anının az ötesinde bir tütün ağacı yapraklarında boşuna dökülen umutlar ve gövdesine arkasını dönmüş hayatın sualleri akıyor ırmakta... ben/miyim hep tersine düşler kuran kurduğu düşlerin yitik hayallerinde ağlayan ben/miyim gecenin kuru bozkırında aklını yitiren batıl hasret... durmadan avazımın camlarına çarpıyor yağmur korkudan tek bir aşka selam veremiyor yüreğim ve durmaksızın acıyan yanım kör zulam lal gözlerim yine aralıksız yolculuklar başlıyor ve üzerime yorgun bir şehri alarak film şeritlerinin tasarlandığı bilmediğim uzaklar düşüyor aklımın firarına..... ben/miyim yine baştan yaratılan kasvet ağır buhranlı yakamoz durur sol cebimde kaygılı kasım son virajda güzün kaypak diliyle konuşur susar sohbetler tanrısı bir antik sır düşer patavatsız harflere ve çoktan masumiyetini yitirmiş bir şarkı demlenir hayata dair..... konuşsam kızar gece her pencerenin çarpmasında karanlık illetler bağırır koynu yalnız ruhuma uzakları anımsarım o an hiç hesap etmeden ömrü ve durup dururken saatin yelkovanı basar çığlık ardından akrep bir bir aşkları yakar mum ışığının gölgelerinde kapı çalınsa dışarısı kir pas içinde unutkanlık/larım olur bilirim/ki boş/ verildiğim bir tarih akar kapının coğrafyasında soğuk bir sesle tokmağa sarılır hiç ulaşamadıklarım ve aynanın sözüm ona masumiyetinde dalarım karşımda/ki resme... ben/miyim sadece anlattıklarıyla solumaya çabalayan durmaksızın dönen başımın dumanında Kaf dağı yeraltın/dan doğarak özlediğim kökler şimdi bulutların rahminde bekliyor yağmuru tenha şehirler dolaşıyor kurgusuz cümlelerim/de bir bakıyorum/ki içime sızıyor eli ayağı soğuk bir aşk anlıyorum/ki daha büyümesi gerekiyor umutlarım..... halbuki nede çok severim cümlelerin içinde yaşamayı tekil bir kentin savrulan sevgilisinde sarılmayı ıhlamur çiçeklerinin kokusuna dünyanın en uzak soluklarında aramayı ne çok severim özgürlüğü paylaşmayı ekmek buğusunda hayatı çocukların dönme dolap lisanlarında doğayı kavramayı halbuki ne çok hayaller anımsarım bir kadının doğurgan hüznünde o hüzünler sağılırken kirpik ucu tuz birikimlerinde ellerine ne çok severim bir ağustos sesiyle sarılmayı şimdi bahçeler dolusu çiçek toplayan yalnızlıklarla tanışıyor ruhum kaçıncı hissetmem kaçıncı arayışım kendimi bilmiyorum ama bir düşün sabahına serilen sarı sıcakta adımlıyorum aşkı zıvanadan çıkan bütün yalnızlıkları koyarak gözlerime o çok meçhul sevdalara bakıyorum yalandan...... ve susuyor/musun hala bak öğrendiğim kadar bilmediğim var elimde tuttuğum hayalden öte yitirdiğim binlercesi var acıyarak sessizliği gömüyorsun şiirlerime artık güz kışa bakıyor yavaştan sensizlik adında bir piyes oynanıyor karşı kıyıda ve susuyor/musun yokluğuma dilinin göstergesi bağırıyor özlemime sen yinede amansızca kanatıyorsun kelimeleri..... boş/ver kesiliyor zamanın şeffaf ağlaması durgun bir sonsuzluk doluyor sımsıkı sebeplere ve ağlar toplanıyor düşler denizinde içinde milyonlarca kavuşmayla bir gerçek yaratılıyor belkide............... inkar edilemeyen bir yerindeyim sanırım doğaçlama boşlukların.... |
şiirleriniz beni sarıp sarmalıyor...
hüznün renkleri boyuyor tüm bedenimi...