Ruh Akademisinde YolculukGül kopartılmadı bu gece yaprağı secdeye eğilmişken Her secde bir sonsuzluk rampası… Kalemin dişlileri bereket nakli yapıyor kundaktaki benliğe Billur yamacın çakıl taşlarıyla oynuyor bir öksüz Taşlar yerine oturuyor kalp sektesi yaşanmadan Ölümü besliyor bir derviş ve elinde dilekçesiyle Patika gözler ağrımıyor geçenlere baktıkça Tozlu günler gördü takvim sütunları Sabır ilmek ilmek elmas fabrikada işlenirmiş Bunu da anladı hız emziren fırtınalar Damladı ateş, damladı kor Semavere yaslanmış sözlerdi bamteli kurdelesi Kesilmiş bir kurban gibi Yere yatırılmış dehlizden kaçan portreler Diriliş sirenleri bu sabah erken kalktı Devler gibi ses çıkartan çamur izleriyle Portakal çiçekleri kopartılmayı beklemiyor artık Toprağa gebe fısıldaşmalarda bahar ismi geçiyor Kelimeler telkin ediliyor makyajlı sayfaya Sebil heyecan serinletiyor bulutları Bir tılsım tekrar bozuluyor meczubun prangasında Şirpençeyi durduran birisi var Araf’ta bekleme cezası dolmuş Yıldırımlar kepenek giymiş sesten kaçarcasına Dalga boyu veresiye ödüyor akrepler Zehirli bakışlar kaldırımda kurutulurken Bir çini yapıştırılıyor günahsız macunla Sözler telkin ediliyor makyajlı sayfaya Ateşin küllerine ağlayan şaman bugün ses çıkarmadı Hiçlik tıkırtıları paça sıvamaz dedi gönül Şemsiyede biriken yağmurlar döküldü yüreklere Kalem şirazesi istedi bir papağan Kafes öykülerinden bıkmışçasına Uçmak istiyor labirent kokan pencereden Özgürlüğü ebcet ile ölçüyor birlikte Eflatuna bulaşmamış kanatlarıyla vize istiyor Kırılan yumurtalar üflüyor ney sesini Gurbetteki kamışa rumuzunu veriyor Sesini ödünç vermiyor duyarlar diye Gece kandilleri titrek bakıyor kalabalıklara Kumbarasından bayram döküleni görmediler çünkü Şırıl şırıl nefes akan yuvalar da vardı Mezura ile boy ölçüşen bebek ağlamaları da.. Çatıları süsleyen gökyüzü boyası Döktü içini ikram isteyenlere Giyotinden kaçan nilüferler geri döndü vatanına Tanıdılar yapraklarından çıkmayan oksijen gerdanlığını Ava çıkmadı vahşi buseler Anahtar sarkıtıldı sarmaşıklara inat Beyne sıçrayan alev topları gördü genç tepeler Söndü kaf dağını aydınlatan mum Zinde bahar tütsüleri dağıtıldı her çiçeğe Tüketilmiş kovanlara meydan okurcasına Vitrinden seyrediliyor cömert bir evlilik Sihre değmemiş el sıkışmaları var Olta görmüş balığın okyanus gayreti gibi Keder manşetleri ise perhizde Gagalarında ölüm terazisi taşıyan akbabalar suskun Hile vagonu yolcu almıyor artık Yolculuk yedek bir ruh değil bu mekanda. Yolculuk, yedek bir ruh değil bu mekanda. Gürsel ÇOPUR |