Öptüm Yüzünüİçime dert olur istasyonlar Ne kaygılı bir gidiş senfonisi Ne de ağlayan iki göz esir alır yazılan tutanakları. Ben seni en çok İstanbul kadar sevdim ve bir yolculuk mesafesi kadar özledim. Bir çok ayrılık biriktirdim bu sabah Yüzüme yansıyan bu telaş kaybetmişliğim değil elbet Suretine benzetilecek çok şey varken Camı aralayıp içimi havalandırmanın derdi sardı korkusuzca Sessizce öptüm yüzünü Avuçların, yosun kokan martılar kadar ürkek Ve telaşlı ekmek kaygısını gütmekten. Oysa gözünde ki bir damla yaş, denizleri bağışlardı bana Sen bilmedin. Silindi hafızam Yeni doğan günü ve yeni yakılan sigara kokusunu buldum İcadım ömrüne bedel infaz Ömrünü de en çok kendime yakıştırmamış mıydım zaten? Silindi zaman Keyfe keder bir akşam üstü yolumu unutup derdime ağladım Ne kaygılı bir gidiş senfonisi bu Baştan yazılası bir hikâyeyle kapındayım kör kütük. Şükret Dilim unutmuş dikenini Ve saplamış kaybetmişliği yüreğime Yüreğim ki adeta yeni çıkmış savaştan Kazanmışlığım da yok zaten Elem, yarınla kapımda Ve kapım ne acı ki sonsuza dek açık sana. Dilediğin gibi gir, yağmala Ne de olsa barış, dilimize küsmüş bir kelime Hafıza kaybı olsa da, kaybetmez hayat iki hece. Yarın günlerden neydi sahi? |
hiç doğmamış bir çocuğun alnı kadar tertemiz
belki de öpülmemiş dudaklar kadar saf.
Öyle işte.
Şahaneydi canım, öptüm yüzünden... <3