cesaret timsali’’anılar mı acılar mı zamanı eskiten’’ dedim ’’taze açmazlar getirdim’’ dedi ’’yer aç’’ içimde tuhaf bir heyecan çarpık bir gülüş dudağımda lise matematiğinden kalma severim içinden çıkamadığım çok bilinmeyenli denklemleri çözümsüz problemler beni severiz yani birbirimizi ötesi yok... ’’ardına gizlendiğin sessizlik gözümü kamaştırıyor’’ dedim ’’seçemiyorum ifadeni’’ ’’suskunluğun dilini öğrenmelisin’’ dedi (içimden ...) bana hep benzer şeyler anlatır suskunluk küskünlükle aynı dili konuşur yüzüne baksam çekinirim kırdığında dilinin kilidini duyabilsen aklımdan geçenleri -ah duyma!- yuttum avazımı yer açtım zihnimin gerisindeki odacıklarda loşluğu romantizmden değil boşluğu kullanılmamaktan -hiç değil- hortladılar bir bir öldürdüğüm ne kadar suçlu varsa sancılı bir fikri ağırlamaktan hoşnut şeytan kibriyle ateşler yaktılar ve üflediler beynime uzanıyorum otuz dokuz buçuk ateşle kırmızı koltuğumun üstünde ha bire sayıklıyor dudağımdaki o çarpık gülüş ’’çok bilinmeyenleri denklemler senin işin seversin hadi çöz’’ |
Sendin işte...nerde olursa kalemini tanıyacağımdan eminim güzelcem...
nicelerine