öpücük defterlerigitsem yok şehrine satsam gönlümü içimden geçen masallar çürütürken ömrümü bir yangın sonrası küllere dönmüş yüzümü güneşe sürsem ey benden çaldıklarını geri vermeyen mevsim ey hırsızı kendimin dili kopasıca şiir taşlarını söküp arnavut kaldırımların savaş alanlarına çevirip denize bakan yollarını ortaköyde bir cami şadırvanı gibi güvercinleri alıp koynuna gidiyorum diyorsun öyle mi git tabi gitmelisin kışa döndürmek için yönümüzü öldürüver bir kaçımızı nasılsa kar yağar örter üstümüzü sağalttım eski yaralarımı cimri ve ihtiyar üstelik kirli elleriyle dilime dokunanların aklına gelirse diye bekliyorum cennetle cehennemin ortasında bir öpücük konduracak kadar dudaklarımın arasına ey sevgili vaad edilen kıyamet sonrası gel iki kaşımın ortasına vursunlar senin mührünü şimdi mesafeler ikimiz için çok tanıdık çok sevdik olur olmaz kazalarda bahtımızın düşe kalka büyüteceğiz sevgimizi kahve falları gibi seyirlik bir o kadar da şanslı iki sevgiliden doğmuş çocukların diliyle ayrılık attaya gitmek gibi ister istemez bu yoldan geri döneceğimiz zamandır son oysa bayramlık kırmızı pabuçlarını yollara vuruyor bir çocuk her resimde kımıldamadan duruyor intikam paslanıyor demir ve ölümsüz kızıl saçlarını küp küp altınla değişiyor hayallerim demem o ki hasrete düştüğünde sevgilim de geri dön önce güneşe sonra ikimize acı bir aşkın bitişi gibidir sonbaharın gelişi |
Oysa Eylül aşkları da bir başkadır.
ve sanırım bizde Eylül de başlayan aşkların bitimine ağlarız hep, di mi aynam :)
"sağalttık eski yaralarımızı" aynam, gerisini Arafta kalanlar düşünsün artık.
Sevgimle, çokca...