Karanfil YokuşuDalıp uzaklara sevdalar topluyorum Her biri ayrı bir denizde hücrelerim Ayakkabımın deliğine gömleğimin yırtığına Aldırmadan seviyorum Bulduğum bir kurşun kalemle yazıyorum bunları sana Dil direniyor kurallarına Öldürüyorum seni anılarımda Çiçek koymak için mezarının başına Anılar aldatıyor bazen Yer değiştiriyor resimler Yaşlandık anlaşılan eskidi kimlikte yazılı tarih Moda oldu şimdi alzheimer mi diyorlar ne? Herkes ona tutuluyor hafızasız bir yaşam ( Kurşun kalemle çözdüğüm sudokunun orta karesinde Kavga ediyor durmadan üç rakam ) Ankara’da Büyük Kütüphane’nin önünde Kurşun kalemden dökülmüş bir aşkı topluyor arkeologlar Salınıp gidişini Düzgün kıvrımlı siluetini geriye bırakmayışını seviyorum Seni nasıl sevdiğimi unutursam ölürüm sanıyorum Seni öldürdüm demiştim ya Yalan İnsan sevdiğini öldürür mü? Ben kendimi kandırıyorum Seni hayallerimde büyütüyorum Kurtuluş parkında çimlerden geçerken Sen ve ben Kalbimin park bekçisi tabelayı gösterip Sen çok büyüksün geçemezsin diyor sana Ellerinde taşıdığı ağarmış sakalını Ağacın en uç dalına takıyor Karacaoğlan Seni kendime nefesim yapıyorum Sevdikçe içime dolan ”bir avuç gökyüzü” Şimdi moda herkes klip yapıyor Reklamlı aşklar kervanında (Ben hazzetmiyorum öyle Varlıklılığın deli ettiği insan portresini) Seni reklamsız seviyorum İçim zenginleştikçe aşkla, eskiyor giysilerim Duyarsın diye deliliğimi sakladım kurşun kalemi Kimselere demedim seni ne deli sevdim Şimdilerde aranan ne aşk ne de deli sevda Şimdi herşey para pul Bende büyük olan sadece yüreğim Sonradan almadım ben onu Doğuştan böyle Yaylada otun yeşiline çiçeğin rengine Su katılmamıştır Katışıksızdır burada yaşam Burada insan katışıksız Anne baba Yar katışıksızdır Kapitalist pazar ekonomisinin buraya girmediği farzolunurdu İnsan insandan sorulurdu Ah güzelim Buralardan tanklar geçmiş Her gölge bir faili meçhul Dergi sayfalarından geriye kalan bir tutam kül Kuşlar konmuyor artık ardıç ağacının dalına Vebalı bir şehrin Üryan bekçisi gibi duruyor soyut sevgim Şehrin ortasında Sen gerçek değildin Seni aşkımla var ettim Ve sen bana kocaman bir yürek verdin Saçlarının örgüsüne asıp özgürlüğümü Onu idama mahkum ettim (Anarşist yaklaşımla ben artık köle miyim? Neylersin Her aşkın arkasında deli divane) Kim daha kurnazdır akşamdan Yer kürenin güneş görmeyen yerine saklayıp vicdanlarını Dinlendiriyor kendini, acılara kör Kurşun kalem beni terketti Tarih sayfaları arasında bulduğum Mor tükürük kalemi ile yazmaya devam ediyorum Kanatıyorum dilimde kalemi Bütün renkler kırmızı yazıyor Aşk kaçıyor benden uzağa Uyanıyor bir şehir rüyalarımda Kaldırıp uyuyan bütün vicdanları ayağa Anaları yaz diyor bana Şiir yazıcı, kelime cambazı Yaşam nedir? Kenarında durduğumuz bir uçurum mu? Umutsuzluk zamanlarının kutsal kitabı -anaları yaz -ağıtlarıyla? -Anaları ağıtlarıyla yaz ‘anaların ağıdı’ Devrimin en ağır yükü analara düştü Farkettirmeden taşıdılar onu İnat mı? -O biz de var İnanç mı? -İnanıyoruz biz çocuklarımıza Güzel günleri getirecek onlar Bizler acıları yaşasak da Katlanılmaz acılara katlandıkça Büyüdü yüreği anaların Dillerinde ağıtlarıyla Büyüdü koca bir şehir oldu Büyüdü koca bir ülke Büyüdü Sığmadı evrene Bilirsin bu ağıt bitmez Arjantin’de, Şili’de, Türkiye’de Mevsimlerin en acı günü, yaprakların dalından düştüğü gündü Sessiz bir çığlık Taa derinden Duyurulmadı düşmana Öylesine büyüktü ki Bıraksalardı ağıtlarını Boğacaktı düşmanı Elleriyle örttüler üzerlerini Oğullarının kızlarının Yüreklerini serip toprak yerine Buluta savurdular öfkelerini Büyüdü ağıtlı yürek akamayan sellere karışıp Akamayan gözyaşları gibi Fotoğraflar göğüslerde gizli Anılar hafızalarda Ha geldi Ha gelecek Sarılıp boynuna “anam” diyecek Üzerine serdiğin yüreğin ellerinde “Sen ağlama yarın güzel olacak” Ağıtları anaların rüzgarlara katılır şimdi Buluta düşmüş öfke misali Dünyayı dolanır durur Devrim sözü tutulana dek |