GİTME..!
hayli zaman oldu ellerine tutunmayalı
sesine inanıp bir ömrü tekrar göze almak gibi ısrarla getirdim bu şiiri kapına sevmekten zordu unutmak çünkü oradaydın hep kalbimde en son ölüme bulasan da dilini kalbinin elleri hala beyazdı zamansız ayrılıkların kurşunu değerken alnına ne güzel gidiyordun eğip kirpiklerini... bense uyur gezer bir düşün kayıp gecesiydim nereye dönsem kırık bir aynanın acısı çarptı yüzüme seni unuttum diye bağırdığım her gecede oradaydın, kalbimde durmaksızın küfrettim başkentin ana/karasına kırılgan bir göçtüm çünkü ne için gittiğimi unuttum sesim rehin kaldı Yusuf’un kuyusunda... suya sızan mavi gibiydin,kasten aşk süsü verilmiş her imgesi bir yangındı şiirlerimin herkes giderken senden ve ben giderken herkesle birlikte duvarsız bir eşgal gibi kalıyordum öyle bir yıkılış ki sorma bütün tutunmaları söküyordum içimden ve kader sapaklarını verdiğinde bir rüzgar gibi duruyordun önümde avuçların ki en derin sığınağım... herkes iyiydi bütün suç benimdi elmadaki kurt bendim sakıncalı bir siyahiydim sürgün bir şüpheliydim,uyruğuna şerh konan formatsız şiirler yazdım her özlediğimde seni ruhumdan taştı yüzün suya bakmak yasak,dokunmak yasaktı sana İsrafil’in dilinden okudum suru ölmek farklıydı, susmak da değildi aslında göç nereye gitsem alnıma değdi elleri sesinin ve ben ıslağını seçtim harflerin bir daha sevmedim Ankara’yı sen yokken... ah! fikrimin izafi yanı üç vakte kadar bir ağlama bıraktın kapıma içim ki; Kerbela.. ey masum bir gülüşle ağzımın kıyısında kalan fail! kusursuz bir ağrıyla uyandır beni düşten ölme! parmaksız bırakma şiirlerimi bir İstanbul düşürürüm senin için başkentin tam kalbine gitme! Gül sürdüm harfine adına kurban olduğum korkma! bu şiirde açık etmeyeceğim adını Yusuf’um gitme..! |