ilk Mektep -3
öğretmenin çok uçlu bıçağından
açardık kalemimizi fırsantiye için artırırdık vaadimizi ondan önce alıp, hemen herkes Mehmet Emin’e devretmek ister herkesten vaat kavurka , ondan “-çizili şeker” büyüklerimiz ayalarına sıkıştırdıkları kara kalemi kösürede sürtülmüş bıçaklarıyla kendilerine doğru tutarak yontarlardı, Çırak illa yassı açar, üstelik ulama yazı yazardı "yimbeş guruşluk" yirmi yapraklı arkası kerrat cetvelli önyüzü Nasrettin Hoca’nın “parayı veren düdüğü çalar” nükteli, küçük boy okul defterini yazdıktan sonra siler, tekrar tekrar kullanırdı. mektep taşlarını; angaryaynan Mullapak Tepesinden getirmişler kiremitleri elleşerek aktarmışlar Kediomar Tepesinden taş çıkartılmış kireçtaşı yakmışlar ondan sonra oraya “kireç ocağı” demişler belki de o yüzdendir Aşşamelleliler bizim köye “Kireç” derler. kitaplık kolundaydım, ikinci sınıftayken Cemal Aga, Mehmet Ali, Kürt Veli bir de ben Beyböğrek, Akkavakkızı, “-Ver Gülümü, Al Gülünü”demiş “-Talih Kuşu gelmiş Keloğlan’ın başına Konmuş” üçe kadar gittiği mektepte anam da okumuş-ezberlemiş demek ki; onca yıldır köye yeni kitap gelmemiş, belki de onca yıldır, hiç yeni bir şey üretilmemiş ne uğruna ise, tasarruf edilmiş, iktifa edilmiş her birisi ayrı bir şerler öğretir sahi “Az Tamah ” niye “Çok Zarar Verir” yoksa çok mu tamah etmelidir tabi bu da başka bir fikir bence; o yaştaki insana gelecekle ilgili daha güzel, anlamlı gerçekçi şeyler öğretilmelidir diğer kitaplar da üç aşağı-beş yukarı buna benzerdi; oğluyla pazara giderken karşılarından gelen adamları hicveden Nasrettin Hoca hikayeleri eşeğe büyük mü binmeli küçük binip büyük yürümeli mi her ikisi de mi binmeli yoksa yaya mı yürümeli ya da eşeklik etmemeli eşek beslememeli mi küçücük kafalarımızda, hep soru işareti eşeğe oğlu mu, babası mı binmeli yoksa ikisi de mi ya da ikisi de inmeli belki ya eşeği götürmemeli ya da çevredekilere boş vermeli.. hangisi?, bundan sonra hep ikirciklendik bir türlü karar veremedik ya başkalarına boşvermeliydik ya da okumaktan vazgeçmeliydik ne bilelim ki.. neyi tercih etsek, eleştirilmezdi vesveseden alamazdık kendimizi ömürboyu, rüyalarımızı işgal etti bundan “amaç” neydi? “-Deli Dumrul köprüden geçenden bir akçe geçmeyenden döve döve on akçe alırmış” köprüden geçmeli mi geçmemeli mi Deli Dumrul her yerde, her zaman karşımıza çıka bilir mi Deli Dumrul’a rastlamamak için ne yapmalı ite dalanmamak için, çalıyı mı dolanmalı yoksa Deli Dumrul mu olmalı daha buna benzer bir sürü “-Dedem Korkut gelmiş soy soylamış, boy boylamış”la biten Dede Korkut masalları yüreklerimize korku salardı sonraki yüz, hatta bin yıllar da başka kitaplar vücuda getirilememiş mi” satılmayan beyinler niye eser vermemiş, her kitap kütüphaneye niye girmemiş niye sadece belli ideolojilere adanmış satışları artırmak için neler yazılmış yazılan kitaplar niye ateşe verilmiş yakılacağına kağıtlar değerlendirilemez miydi devlet kitap yakanlar hakkında ne-(e)tmiş yakılmayanlar, yakılanlardan iyimiymiş kitaplar kimleri niye gaza getirmiş gazeteler hangi amaçlara hizmet eder, onlarında patronları var mıdır patronlarının dini-imanı-memleketi aynı memlekette yaşayan çocukları var mıdır yoksa dinleri imanları para mıdır hatta yazanlar, yazdıklarına inanırlar mı peki neden yazarlar yazmasalar olmaz mı gazete hasılatları; giderlerini karşılar mı gazetelerin kuponlarının aslı var mı ve niye her gazete bazı şeyleri yazmaz yani olaylara gerçeğinden yaklaşmaz ters yüz etmeleri şart mı öğretmenlerimizin tavsiyesi “-kelimeleri, noktalama işaretlerini daha iyi öğrenmemiz için kitap okumamız gerektiği” “kitaplar da kelimeler farklı yazılamaz, noktalamalar yanlış olamaz mı” “öyleyse biz yazamayız” çünkü Edebiyatçı Ayfer Hanım cümle sonlarındaki (…) üç noktama takmıştı kendime başka iş bakmalıydım pek kitap okuyan yoktu, ders kitabı haricinde kitabı olan da yoktu, amma imkansızlıktan amma alışmamışlıktan amma nedense başımıza gelenler kitaptan mı kitapsızlıktan mı ama herkes ezbere bilirdi “-çocuktum ufacıktım• top oynadım acıktım yolda buldum bir erik kaptı kaçtı Alageyik” Çırak : baştaki diz çökmüş olan DİPNOTLAR fırsantiye: yeğlenme, fırsat tanınma, tercih edilme bedeli kavurka: patlamış mısır, nohut Çırak: öğrenme amaçlı kapı işçiliği), Ramazan Avcı angarya: köyün ortak malları(okul, yol, su köy odası (vs hizmetin) nın birlikte elde edilmesi için herkesin ücretsiz yaptırılan iş, herkesin işçiliğe katılımının sağlanması, elleşmek: elden-ele geçirerek, el-ele tutarak daha zor bir yükü taşımak tamah: açgözlülük . |
Hiciv
Nükte
Gözlem
Vs.
Velhasıl aldı götürdü beni taaa süt tozu yıllarına,
Tebrikler HOCA'M.