Müjgânyüzüne bakmadan çizerdim resmini tepesinde toplardı dalgalı saçlarını kâhkülleri dağılırdı yüzünde gözleri bir bebek kadar masum bakardı içine akardı bilirim çocuk gözyaşları arkadaşım bizden bile saklardı daha on üç yaşındaydı babası bizde sofrada yemek yerken sattım dedi Müjgân’ı bir iki yaş büyüktüm ondan evlilik yaşımız geldi mi geçti içimden ben büyük olduğuma göre yoksa gelip geçti mi? çocukluk işte sevinemedim babası sanki çok güzel bir iş yapmışca sevinçliydi daha çocuktu Müjgân, hiçte büyümeyecekti onu birden büyütenlere inat hep öyle kalacaktı kirpikleri inip inip kalkacaktı büyükler konuştukça çocuklaşacaktı nasıl da oynamıştık kına gecesinde provasını bile yapmıştık ikimiz rol keserek evleneceği oğlanla yapacaklarının büyükler seyredip gülmüştü bizi evlerinden çok aşağılarda karşılamıştı öyle canayakındı tepedeki evlerinden aşağılara dek uğurlardı arkadaştı çocukça hayallerdi konuştuklarımız Müjgân’la hepte öyle kaldı’k hiç birimiz büyümedik evcilik oynar gibi yaşadık hayatı da rol yaptık acıttıklarında bıraktık rol yapmayı bağıra bağıra ağladık bir bayram günü geri geldi Müjgân dışardan ayakkabısını giyerek nefes nefese soluğu anne evinde almıştı çünkü annesine götürmemişlerdi bir de sizleri özledim dedi böyle bitti mi çilesi, ne gezer bir kaç yıl geçmeden evlendirdi babası hiç görmeden damadı nikâhta görmüştü ilk ve burnundan kanlar boşandı ah Müjgân ah! hayatını hep başkaları çizdi sen rolünü oynadın hiç öyle ökelekli kadın olmadın iki çocuğun oldu, büyüdü, evlendi sen her zaman yaşattın yaşamadığın çocukluğunu kumral yüzünde kâhkülün arkada at kuyruğunla 16. 7. 2013 / Nazik Gülünay |
Bizim kadınlarımız yazgısı başkaları tarafından yazılan.
Ne güzeldi anlatımın dizelerin arkadaşım.
Sevgiler alkışlar İzmir'den..