MADIMAK MAHŞERİN UTANCI// bir insanın yüreğinde kaç ölü varsa o kadar uzun yaşamıştır // Hasreti isa ömrüm akşam kızıllığında üşümüş bir kelebeğin son semahı ateşle sınanan bir ömrün intihar gecikmesi daralan yüreğimde yırtılan bir damardı hayat kalbim kaybetmenin tanıklığında tökezleyen bir öykünün son sessizliği alın götürün beni bu şiirden kapılar üstüne üstüme geliyor tabutunu kendi taşıyan bir insanın yüküyüm ölümü mermerlere yontma soğuk olur gülüşüm söner içimde kireç tarihin yüzüne tükürürüm içimde büyüttüğüm tanrı sana benzemiyorsa gölgeme düşen göğüs uçlarındaki süt cehennemin artığı öfkenin ülkesi şerbetidir aşkın bakma bana öyle şaşkın şaşkın dudakların dudaklarıma sığınır uzaklığın bir gün batımı bakar yakın bana yakın ma ölüm yine bize akraba çelik artık suyu kabul edecek sıcaklıkta değil yürek soğuk yaşam hükümlü sen orada bekle dur bir idam mahkumu gibi özünde umut taşıyan bir kaçakçıdan öte diren dağlarımda namuslu bir türküyle ağaçlar ayaklansın toprak değiştirsin menzilini haydi bir gülücükle ağırla beni yatsıyı yüreğinde kılayım saklanma şarabın şarkısına bak budanmış dilimle merhaba diyorum sana bu nehir sana dayamış ağzını kuşların gagalarında akrepler volta atmakta eksilmekte gün çığlık yalnız kalmakta zaman yakıyor kendini başka bir boşlukta saçların kan kokuyor yanıyor yaran bir ışık sızıyor iki bacağının arasından her harf tek tek gönderilir darağacına de iki defa de ki iki defa ölüyorum karşında bu yüzden sığmaz ömrüm bu hayata sen ey harflerin harmanı anlamın ağır hali hangi dil bir bakışınla anlamaz ki seni boynumdaki ipin ta sivas’tan gelir ateşi madımak cesedine dökülen külün şimdiki hali sazım söz dinlemiyor sırf bu yüzden yalnız bırakın beni ateşten ağıt yakıyorum sana yan/sana İsa İnan 2 TEMMUZ KARA BİR LEKEDİR ALNIMIZA... |