İKİ KİŞİLİK AĞLADIMAn gelir yetersiz kalır sözcükler Yuvarlanır uçurumdan Kefensiz cesetler. Yaslanır ölüm. Üşür kar tutan eller. hüzn-ü gecede darmadağındır bulutlar. Yorgun bir yolcunun soluğunda gezer dururlar... Dokunsan ağlarlar Sürüldükleri dokuzuncu köye gelin edilir yalnızlıklar... Yatar gözlerin seherinde imge kırığı mahkumlar. Sabıkası hayli kabarık korkular. İlişir cümlenin en görünmez yerine usulca acılar... Hasret kalır mıydı huzura sonbahar. Sabrın sonu selamet olsaydı etekten dökülür müydü taşlar. Acılar unutulurdu çoktan... Nasır tutmuş yüreği ile sarardı etrafınızı İstanbul... Kaybolmazdık; Bilinen adreslerde Gelmeden gitmeleri öğrenirdik üç hecede ’Hoş-ca-kal’lardan ... Buruk zamanın labirentlerinde Tezatlıklara ihanet etmezdi cemreler... Kan sızardı nefeslerden uzun ...uzun... besmele çekerdi ölümseten sesler. Derman/sızardı... Sabrı eğirir girerdi Yusuf’un Kuyusuna Dağ gibi sular olsa da. Sallanırdı içindeki mavi çizgi. Yıldız düşerdi saçlara Züleyha olup dilerdi Mevla’dan. Tenindeki izli özneyi. Alıntı değildir ki hisler; Gizli öznede. (Ç)alıntı olsun başka sevdalardan... Sığdırdık yine merhabaları Hoş-ça-kal-lara... Yoksa son akordunu mu yapıyor Sevda mevsimi... Ferda Özsoy |