Şiir yılların kapısını araladığında gerçeğin düş ülkesine batırıyoruz yüzümüzü..
Şimdi aklımızda korku, keder ve umut Göğsümüzde, seninle uyanan devrim şarkıları konuşlanmakta..
Avucumuzda karlı akşamlar toplamak ve güzel yürekli fidanlar biriktirmek derken okul yolunda gömülmeye teslim ayaklarımız.. Biz de üşürdük elbet, gülücüklerimiz de/sen mevsim mevsim bereket.. Ahh Dilan, neden dokunup durursun ruhuma.. Bilmez misin, toprağım, poyrazına sürgün yeridir.. Bak yine vakur düşlerimiz boy veriyor, senin çeyiz sandığında, benim şiir defterimde.. O düşler ki uzun soluklu ayrılıkları bin nefes aşk bilir, özgürlük kavgasında..
Bilirim, sen de korkarsın zamanzaman yürümekten ki medeniyet anlamsız ellerde yazıldıkça azalır insanlık. Ama unutma Dilan, bu ateş yanar her daim.. Başında esen kavak yellerine rağmen, çeker dizlerini göğsüne ve seni bekler. Çünkü şiir, genç bir kederdir aslında, saçının her teliyle sokağa sarılan.. Görüyor musun, beş taşın heyecanından, sobeye koşarken ve Temmuz terimiz henüz soğumamışken önde turna telaşımız, zulme inat bir yay gibi gerilmekte.. Çünkü zalimin çocukluğu yoktur Dilan..
Şiir hasretin eşiğine sokulduğunda yaralı parmaklarımızla ayışığına tutunuyoruz..
Şimdi yüreğimizde kardeşlik, hüzün ve sevgi Alnımızda masumiyetini kayda geçen yeni yazgılar konuşlanmakta..
Tanrım hiç kimsenin ölmediği bir gün diliyorum senden, hiçbir çocuğun üşümediği, hiçbir ananın ağlamadığı ve hiçbir babanın işsiz kalmadığı bir gün...
-Bazen zaman acının içinde zorunlu bir yolculuktur, miladi düşlerimize sebep..-
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Miladi Düşler şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Miladi Düşler şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
toprağım, poyrazına sürgün yeridir.. Bak yine vakur düşlerimiz boy veriyor, senin çeyiz sandığında, benim şiir defterimde.. O düşler ki uzun soluklu ayrılıkları bin nefes aşk bilir, özgürlük kavgasında.. ..... Kutlarım
Nasıl mesaj gönderileceğini bilemediğim için buraya yazıyorum dostum. Kusurumuz varsa affola... Ben mühendisim. 2001 yılında, ekonomik kriz nedeni ile işten atıldım. İş bulamadım, aç kaldım. Evimin kirasını ödeyemedim, Yeni doğan bebeğime ucuz çocuk bezi aramakla geçti günlerim. Ramazan pidesi alamadım evime normal ekmekten az daha pahalı olduğu için. Çocuğum yarım metreyi bulan karda okuluna yazlık ayakkabı ile gitmek zorunda kaldı. Hasta olduk, ilaç alamadım. Enflasyon bilmem hangi seviyelerde idi. Açlık, şüphesiz bu günden kat kat ilerde idi. Bir yolla kendimi yurt dışına attım da, çoluk çocuğumun geçimini sağladım. Yorumuma getirdiğiniz cevapları pür dikkat okuyorum. 1980 öncesi, solcu arkadaşlarımı da böyle pür dikkat dinlerdim. Sonuçta, anlatılanlar hep aynı şeyler. Yanlış, ya da yalan mı? Değil tabi ki...Ama bu koca dünyada madur olanlar sadece onlar mı? Başka niceleri daha var. Seslerini duyuramayanlar, yazı yazamayanlar, söz söyleyemeyenler...Ya da sokaklarda bağırıp çağırmayı, hakkını aramayı bilemeyenler... Veyahut ta kader diyerek sineye çekenler... Sözü uzattık yine, öze gelirsek; bu günkü durumumuz asla 2001 yılından kötü değil. Her alanda... Özgürlüklerde dahi... Tüm yazılan çizilen kötü senaryolar, belli zümrelerin, belli grupların kendini avutma çabası bence. Zira bu halk, Aziz Nesin'in söylediği gibi aptal değil. Sessiz sakin durur ama, ders verilmesi gerektiğinde sandıkta bileti keser.1950,1965,1973,1977,1980 sonrası ve 2002 sonrası bu derslerin aynasıdır. Geri kalanı sadece teferruattır.(Bu arada, iş yerinde genç mühendis arkadaşlarım var. ODTÜ mezunları ve sizin görüşünüzü taşımaktalar. Öyle senaryolar çiziyorlar ki sohbetlerde, şaşırıp kalıyorum. 85 yaşındaki babam bile güler anlattıklarına. ben de onlara gülüyorum. Severler beni. O nedenle asla küslük, dargınlık olmuyor. Onlar beni ikna edemiyorlar, ben ise hiç denemiyorum. Biliyorum ki asla ikna olmayacaklar. Sizin gibi.)
sizi ikna etme gibi bir niyetim asla olamaz gökhan dost. çünkü insanlara siyasi düşüncesi ve hayatı algılama biçimi üzerinden bakarken empozeden uzak durulması gerektiğini savunurum. kaldıki hiçbirimizin böyle bir lüksü de olmamalı..
ilk yorumunuzda objektif olamadığımı vurguladığınız için ben de doğal olarak kişisel düşüncemi paylaştım. paylaşmak güzeldir, gerekirse tartışarak ortak aklı keşfetmek veya farklı düşüncelerin birlikteliğinden yeni sentezler yakalamak daha güzeldir.
yaşadığınız sorunları çok önemsiyorum. çünkü her biri, birçoğumuzda da zaman zaman dibe vurduğumuz somut gerçekler..
ve elbette acı sadece sol ideolojiye sahip insanları kapsamıyor. belirttiğiniz dönemlerde farklı siyasi düşünceden birçok insanımız bir şekilde bu karanlık düzenden payını almıştır. sol'u farklı kılan ise, nitelik ve nicelde diğerlerine nazaran daha derin boyutlarıyla yaşamış olmasıdır. çünkü kapitalizm, sol düşünceyi "ötekileştirme"yi tercihler. bir bakıma kendi varlığını sürdürebilmesinin temel koşullarından biri de budur. çünkü sol, siz de iyi bilirsiniz ki sermaye karşıtı ve emek yanlısıdır. dolayısıyla toplumsal vicdan, sol'un içeriğini belirleyen etkili unsurlardan sadece biri. ve bu duygu yükselişe geçtiğinde, çok doğaldır ki bundan en büyük zararı, başta sermaye sınıfı olmak üzere sistemin taşıyıcısı konumundaki yönetim erk'leri görür.
sonuç olarak ; asıl demek istediğim, bu düzen kendinden olmayanı harcamakta asla tereddüt etmez. oysa hiçbir ideoloji insandan daha değerli değildir.
bizler naçizane tam da söylediğiniz gibi "seslerini duyuramayanların" sesi olmaya çalışıyoruz. ne kadar başardığımız veya başaramadığımız tartışılır. ama en azından insani sorumluluğumuzun gerekliliğini yaptığımıza inanıyorum. örneğin, şu an bu konuları karşılıklı konuşuyor olmamız bile üç insanın birbirini anlama mücadelesidir ve değerlidir.
esenlikler dilerim..
bu arada odtü'lü arkadaşlarınıza da selam olsun.. :)
Yüreğim burkularak okudum yaşam öykünüzü yaşadıklarınız bi çok emeğiyle geçinen insanın yaşadıklarından farklı değil. ''Böcek olmayı kabul edenler ezlince bağırmaya hakkı yoktur'' demiş ustanın biri. Böcek değil insan olma çabasındayız.Hepsi bu kadar..
Elbette uygulanan politikalar üretim ilişkileri içinde ve üretici güçlerin çatışmasından başka bişey değil.
Emeği ile geçinen insanların hayatın nimetlerinden daha çok pay alma mücadelesinde en basit talepleri bile zor ve şiddet kullanılarak susturuluyorsa,
Bi kaç dil bilen hatta bir kaç üniversite bitiren gençlerimiz işsiz ya da çok düşük ücretlerle işi kabul etmek zorunda kalıyorsa ortada adaletsiz bir durum var.
Adalet arayanlar çeşitli yöntemlerle sesi kısılıyor,ya da toplum baskılanarak mücadelenin dışında tutuluyorsa
efendilerin ömrü biraz daha uzun olsun diyedir...
Ezen/ezilen sömürülen /sömüren emek sermaye karşıtlıklarında şairin ve şiirin görevleri vardır.Şiir hep mazlumdan yana olmalıdır.
İkna etmeye gelince kimseyi ikna etme abasında değiliz. Kişi nerede olması ,nerde durması,kime karşı,neden karşı olduğunu bilsin yeter.
Emekçiler sermayenin bizlere sunduğu seçenekler içinden seçim yapmak zorunda değiliz.Onların izin verdikleriyle yetinmek zorunda değiliz.
O, bir günün adı özel olur ki o günden de, özgürlük, barış, sevgi ve vicdanın mayalanıp çoğalarak mutluluk dolu yılları yakalar insanlık. Yüreğinize, kaleminize ve sesinize sağlık. Dostluğunuza bin selam.
Ömer KIYAK tarafından 6/26/2013 6:53:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bilemiyorum kaç yaşındasınız ama, zannediyorum 19809 öncesini yaşamadınız. Okul sırasında yan yana oturan arkadaşlardık hepimiz. Çocukluğumuzu beraber yaşadıklarımız da vardı aramızda. Kimimiz sağcı, yani faşist idik. Kimimiz de solcu, yani komünisttik. Aslında, bu siyasi tercihleri genellikle babalarımızın taraf olduğu partiler nedeni ile alıyorduk.Kendi arzumuzla değil yani. Yeni doğan bebeğin dinini seçmesi gibi bir şey bu. Neyse, lafı uzatmayalım, bir gün geliyordu, sınıftan bir arkadaş eksiliyordu. Sağcı ise, bir faşist temizlenmiş, solcu ise bir komünistin defteri dürülmüş oluyordu. Yani, hayatının baharında, gencecik, belki de yüreklerinde sevda ateşi yeni yeni filizlenmeye başlarken toprağa giriyorlardı. Şimdi, o günlerden kalan arkadaşlıklar daha sıkı korunuyor. Sağcısı, solcusu ayırt edilmiyor. tabi ki herkesin bir siyasi görüşü var ama, genç canlar toprağa düşmesin diye dua ediyoruz. Bu nedenle, yorgun bir tebessümle okudum şiirini. İnan yüreğimde bir acı hissettim. Nedir bilmiyorum ama, yine genç yürekler ölüp gidecek diye telaşlardayım. Keşke sizler de hayata bu gözle, olduğu gibi, objektif bakabilseydiniz.
Hayata objektif bakamadığım yargısına nereden vardınız anlayamadım ama sanırım zalimin çocukluğu yoktur dizesi, algınızda farklı bir yere oturmuş. Aksi halde böyle bir dilekle gelmeniz düşünülemezdi.
80 öncesi ve sonrasında yaşananlar, faşizmin net göstergesi olmakla birlikte diğer taraftan hedeflenen bir diğer nokta da, toplumun algısında sağ-sol çatışması yaratmaktı. Büyük oranda başardılar denebilir ve ne yazık ki bugün yaşananlar, geçmişin devamı niteliğinde. Oysa direniş sürüyor, sürecek..
İnanç da en az sevgi kadar değerlidir ama zulmün karşısında sadece duayla yetinmek, insan kalabilmenin sorumluluğunu zayıflatır kanımca..
*Taşeronlaşma zincirinde kaybettiğimiz işçiler.
*Boşanmak istediği eşi tarafından katledilen kadınlar.
*Başına gaz bombası isabet ettiği için halen yoğun bakımda yaşam savaşı veren 14 yaşındaki Berkin.
*Güneydoğu'da vücudundan onlarca kurşun ve şarapnel çıkarılan çocuklar.
*760 TL asgari ücretle yaşamaya çalışan anne ve babalar.
*İlköğretim okullarına kadar uzanan yeraltı patronları.
*Eğitimde gericileştirmenin önünü açan kirlenmiş aydınlar.
*İktidardan kendine pay kapma cenderesine düşmüş medya.
*Ektiği ürünün karşılığını devletten alamayan yüzlerce tarım insanı.
*30 yıldan bu yana gözaltında kaybolan çocuklarını bekleyen Cumartesi Anneleri.
*Sağlık, eğitim, barınma, adil ücret, kimlik vb.. en temel yaşamsal haklarını savunurken polisin orantısız şiddetiyle itibarsızlaştırılan öğrenciler, işçiler, kadınlar, aleviler, akademisyenler, türk ve kürt emekçileri ve daha niceleri..
*Ölümü karşılığında ailelerine kan parası olarak verilen 9000 TL ile toplumun hafızasından silinmeye çalışılan madenciler.
Kısacası, Berfo Ana'dan Ethem'e, Erdal'dan Abdullah'a, Mustafa'dan Dilan'a ve tabiki Hasan dostumun da vurguladığı gibi Uğur'dan Ceylan'a,
Açlık, yoksulluk ve eşitsizliğin tavan yaptığı bu coğrafyada sürgitlenen örtülü ve açık faşizme objektif bakmak hiç zor olmasa gerek. Birbirine düşman edilmeye çalışılan halklar ve yok sayılan sınıf mücadelesi de cabası..
Paylaştığınız için teşekkür ederim. Şiirce kalmanız dileğiyle..
Faşist diye nitelediğiniz insanlar değildir şair, kastedilen..
Faşizm bir baskı yöntemidir. Sınıflı toplumlarda egemenler sömürülerini sür git devam ettirebilmek için en demokratik tepkileri bile zor ve şiddet kullanarak sustururlar ki bunun adı faşizmdir.
Bu yöntemi haklı görenlere ve uygulayıcılarına da bu sıfat uygun görülür sizin değiminizle ''faşist''
Faşizm sömürünün eli kanlı halidir.
Objektif ya da subjektif bakış hayatın neresinde durduğunuz yada kendinizi nerde tanımladığınızla ilgili bir şey.
Bahsettiğiniz o yıllar sokağa indirilen bir şiddet vardı. Ve bu gün yaşadıklarımızın zeminini oluşturuyordu. ''İnan yüreğimde bir acı hissettim. Nedir bilmiyorum ama, yine genç yürekler ölüp gidecek diye telaşlardayım'' diyosunuz. saygıyla karşılıyorum. Ama uğurlar ,ceylanlar,dilanlar ethemler daha niceleri ve onların ana babaları hak etmedikleri vahşeti ve acıyı yaşarken hissetmeliydi duyarlı yüreğiniz.
Ya da dilanın babası 15 ay maaş alamayıp işten atılınca.
Faşist diye nitelediğiniz insanlar değildir şair, kastedilen..
Faşizm bir baskı yöntemidir. Sınıflı toplumlarda egemenler sömürülerini sür git devam ettirebilmek için en demokratik tepkileri bile zor ve şiddet kullanarak sustururlar ki bunun adı faşizmdir.
Bu yöntemi haklı görenlere ve uygulayıcılarına da bu sıfat uygun görülür sizin değiminizle ''faşist''
Faşizm sömürünün eli kanlı halidir.
Objektif ya da subjektif bakış hayatın neresinde durduğunuz yada kendinizi nerde tanımladığınızla ilgili bir şey.
Bahsettiğiniz o yıllar sokağa indirilen bir şiddet vardı. Ve bu gün yaşadıklarımızın zeminini oluşturuyordu. ''İnan yüreğimde bir acı hissettim. Nedir bilmiyorum ama, yine genç yürekler ölüp gidecek diye telaşlardayım'' diyosunuz. saygıyla karşılıyorum. Ama uğurlar ,ceylanlar,dilanlar ethemler daha niceleri ve onların ana babaları hak etmedikleri vahşeti ve acıyı yaşarken hissetmeliydi duyarlı yüreğiniz.
Ya da dilanın babası 15 ay maaş alamayıp işten atılınca.
"yıldızlara söyleyeceğiz türkümüzü yurdum dinleyecek nağmelerimizi tarla başında küçük çadırından çıkan yörük anası ellerini açacak gökyüzüne hoşgeldiniz diyecek hoşgeldiniz"
Bak yine vakur düşlerimiz boy veriyor,
senin çeyiz sandığında,
benim şiir defterimde..
O düşler ki
uzun soluklu ayrılıkları bin nefes aşk bilir,
özgürlük kavgasında..
..... Kutlarım